Mükemmel Eğitim Ne Demektir?
Eğitimin Unsurları | Açıklamaları | Sonuçları |
---|---|---|
Eğitim süreci | İnsanın doğduğu andan itibaren kendini bulduğu süreç. Belli bir zaman dilimi ve mekân ile kısıtlanamaz. | Bireyin davranışları kendi yaşantısı içinde şekillenir. |
Plansız eğitim | Plansız eğitimin sonuçları genellikle negatif olabilir. | Eğitimde hedeflenen davranış değişikliklerine ulaşılamaz. |
Öğrenciyi merkeze almama | Öğrenciyi merkeze almayan eğitim sistemleri genellikle başarısız sonuçlanır. | Eğitimin amacına ulaşılamaz ve öğrenme etkinsiz kalır. |
Sınav sistemi | Bilgiyi ölçmek yerine öğrencinin yetenek ve ilgi alanlarını belirlemeye odaklanmalıdır. | Öğrenciler sınav stresinden kurtulur ve daha mutlu olurlar. |
Eğitim Payı | Eğitime ayrılan pay arttırılmalı ve etkin bir denetim sistemi oluşturulmalıdır. | Eğitim kalitesi artar ve eğitim fırsat eşitliği sağlanır. |
Mükemmel Eğitim | Mükemmel eğitim, öğrenciye sadece diploma getirmemeli, aynı zamanda onun eğitim sürecinde keyif almasını sağlamalıdır. | Mükemmel eğitim sistemi, doğru hedeflere yönlendirilen ve motive edilen bireyler yetiştirir. |
Kendi Kültürümüzün Eğitim Sistemi | Kendi kültürümüze özel bir eğitim sistemi geliştirilmesi ihtiyaçtır. | Bu durumda eğitim uygulamalarımız daha uyumlu ve etkili olur. |
Fırsat Eşitliği | Tüm çocuklar için eğitim fırsatı eşit olmalıdır. | Bu politika, eğitimde daha fazla başarı ve daha az eşitsizlik getirir. |
Eğitim Kurumları | Ülkemizde, devlet okulları, özel okullar, MTAL(Mesleki Teknik Anadolu Liseleri), Güzel Sanatlar gibi çeşitli eğitim kurumları bulunur. | Çeşitli eğitim kurumları, öğrencilere geniş bir yelpazede eğitim imkanı sunar. |
Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki eğitim | Tarihimize göre, bu dönemlerde uygulanan güçlü eğitim sistemleri, geleceği hükmetmek için sağlam bir temel oluşturmuştur. | Güçlü bir eğitim sistemi, toplumların geleceğini belirler ve güvenle inşa edilir. |
İnsan doğduğu andan itibaren kendini bir eğitim sürecinin içinde bulur. Bu süreç yaşamın sonuna kadar kesintisiz devam eder. Aile, sosyal çevre, okullar, iş ortamı ve insanlar sahne sıralarına göre hayatımızda girerek eğitim sürecimizde rol alırlar.
Günümüzde tüm dünya ülkeleri yaşadıkları sorunların altında yatan nedenleri arama çabasına girdi. Ekonomik krizlerden doğa ve çevre sorunlarına; toplumsal sorunlardan psikolojik problemlere uzanan geniş çaplı araştırmalar yapılıyor.
Elbette her bir alanda kendine özgü karşılaşılan sorunlar var. Öte yandan tüm nedenler tek bir noktada buluşuyor. O da eğitim. Bu sebepten ötürü ülkeler farklı eğitim modelleri arayışındalar. Buldukları modelleri deneyerek yeni çıktılar elde etmeye çalışıyorlar. Bu çıktılar aynı zamanda yeni oluşturulacak eğitim modellerine girdi sağlıyor.
Ülkemizde yaşanan durum da diğerlerinden çok farklı değil. Gelişmiş ülkelerde uygulanan iyi eğitim modellerini keşfettiğimizde heyecanla uygulamaya koyuyoruz. Bu heyecanımızın sonucunda eğitim seviyemizde diploma bazlı artış oluyor. Öte yandan eğitimde istediğimiz kaliteye ulaştığımız konusu sorgulanır.
Beden ölçülerini, sevdiği renkleri, zevklerini ve kültürünü bilmediğimiz birine elbise seçip giydiriyoruz sanki. Kendi kültürümüze özel bir eğitim sistemi geliştirmediğimiz sürece eğitim uygulamalarımız yanlış biçilmiş bir elbise gibi üzerimize oturmayacak. Yazımın devamında mükemmel eğitim sistemi noktasında öğrendiklerimi bilgi ve tecrübelerim ölçüsünde sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Eğitim nedir?
Eğitimi onlarca farklı cümleyle tanımlamak mümkün. Bu farklı tanımların içerdiği ortak öğeleri buluşturduğumuzda ortaya şu tanım çıkacaktır: Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla istenilen yönde ve kasıtlı olarak davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Bu tanımda vurgulamamız gereken noktaları sıralamamız gerekirse:
Eğitim bir süreçtir. Belli bir zaman dilimi ve mekân ile kısıtlanamaz.
Değiştirilmesi ya da oluşturulması gereken davranışlar için bir plan oluşturmak gerekir. Plansız eğitimin sonuçları negatif olabilir.
Bireyin davranışları ancak kendi yaşantısı içinde değiştirilebilir. Öğrenciyi merkeze almadığımız her sistem başarısızlığa mahkûm olacaktır.
Yazımın devamında bu noktalardan yola çıkarak “mükemmel eğitim modeli” için bir çerçeve çizmeye özen göstereceğim.
Mükemmel eğitim nedir?
Mevcut durumda eğitim üçlü sacayağına oturur: Amaç, öğrenme etkinlikleri ve değerlendirme. Uygulanan modeller farklı olsa da bu mantık değişmez. Sınav sonunda maalesef ki kazananlar ve kaybedenler olarak gruplandırma yaparız. Oysa eğitimde kaybedenler olmamalı. Eğitimi sadece sınav başarısına giden bir yol olarak görmek yanlıştır. Eğitimi diploma sahibi olmanın aracı olarak algılamak da doğru olmaz. Şayet öyle olsaydı hiç birimiz eğitim için kaygıya düşmezdik. Sonuçta şu ya da bu şekilde diploma sahibi olmanın çeşitli yolları var.
Eğitim süreklidir ve uygulanan her yöntemin etkileri uzun vadede ortaya çıkar. Tarihimize baktığımızda, Selçuklu döneminde uygulanan eğitim sisteminin çok güçlü olduğunu görürüz. Oysa Selçuklu Devleti varlığını devam ettiremedi. Onların yaptığı çalışmalar etkilerini Osmanlı döneminde gösterdi. Osmanlı imparatorluğu ise üç kıtaya hükmetti. Bizler de hedeflediğimiz insan modelini yetiştirerek geleceği güvenle inşa etmek istiyorsak çalışmalarımıza şimdiden başlamalıyız.
Yarınlarımızı emanet edeceğimiz nesillerin yetiştirilmesinde temel unsur hiç şüphesiz eğitimdir. Belirlediğimiz hedeflere çocuklarımızı zorlamak ve dayatmak değil motive etmek önemlidir. Bu motivasyonu sağlamada hepimizin üzerine düşen sorumluluklar var. Genç bir nüfusa sahibiz ve ideal bir eğitim sistemi uygulayarak bunun avantajlarını kullanmak zorundayız.
Mükemmel eğitim yöntemleri nasıl olmalıdır?
Değişimin ve gelişimin devam ettiği bir dünyada eğitimin de dinamik olması zorunludur. Yine de bu husus sürekli değişim anlamına gelmez. Nitekim çok sık sistem değişikliği eğitimde başarısızlığı getirir. Peki mükemmel eğitim yöntemlerimizi nasıl bulacağız? Bana sorarsanız, “Sınav sistemimizi değiştirmekle işe başlamalıyız.” derim.
Sınavlar mevcut sistemde olduğu gibi bilgiyi ölçmemeli. Amaç öğrencilerin ilgi alanını ve yeteneklerini ortaya çıkarmak olmalı. Öğrencilerin farklı öğrenme stillerini belirlemeli ve uygulamalıyız. Bu durumda çocuklar sınav kaygısı ve baskısından kurtulur. Hayatı öğrenmeye ve gelişime odaklanır. Daha mutlu ve sosyal olurlar.
Eğitime ayrılan payı arttırmak da önemli bir çözüm. Tabi etkin bir denetim sistemi oluşturarak eğitimde kalitenin arttırılmasının desteklenmesi koşuluyla. Eğitimde her çocuk için fırsat eşitliğini sağlamalıyız. Nitekim pandemi sürecinde bunun sancılarını çok yaşadık. Tüm çabalara rağmen oluşan eşitsizliğin önümüzdeki yıllarda ne gibi etkileri olacağını ise öngöremiyoruz.
Ülkemizde o kadar çok eğitim kurumu modeli var ki: Devlet okulları, özel okullar, MTAL(Mesleki Teknik Anadolu Liseleri), Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, Fen Lisesi, Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, Açık Öğretim Lisesi vb.
Evet özel okullar olabilir ancak öğrenci lehine şartlar düzenlenerek faaliyet göstermeliler. Örneğin bu okullara maddi yetersizliği olan başarılı çocuklara daha fazla kontenjan açma zorunluluğu getirilebilir. Hatta öğrencilerin yemek, yol gibi ücretlerden de muaf tutulmaları sağlanabilir.
Bir başka konu da ders notları: Notların lise ve üniversiteye giriş sınavlarında etkisi var. İstisnalar kaideleri bozsa da genelde şişirilmiş özel okul notları ile aşağıda tutulan devlet okulu notlarının adil olduğunu söyleyemeyiz. Dilerseniz yazımıza mükemmel eğitim yöntemleri için sunacağımız reçeteyi listeleyerek devam edelim.
Kendi sorumluluğunu alabilen çocuklar yetiştirmeliyiz: Yemek yemek istediğinde ”ben acıktım” yerine “karnım acıktı” diyen bir çocuk okula başladığında şu bahanelerin ardına sığınacaktır; “Sorular beklediğim yerden gelmedi. Cevapları işaretlerken kaydırma yaptım. Öğretmen benim geçmemi istemiyor vb.” Aynı çocuk yetişkin olduğunda da bireysel ve toplumsal rollerinde sorumluluğunu tam olarak almayacaktır. Hep başkalarını suçlama yolunu seçecektir
Düşünen ve sorgulayan çocuklar yetiştirmeliyiz. Çocuklarımıza kendilerini ifade etme imkânı tanımamız gerekir. Öyle bir hale geldik ki çocuğa “hangi şehirde yaşıyorsun” diye sorsak neredeyse “seçenekleri alayım?” diyecek. Bunun için ölçme değerlendirme süreçlerinde çoktan seçmeli sorulara daha az yer verilmeli.
Eğitim kurumlarının fiziksel koşulları iyileştirilmeliyiz. Sadece beton yığınından oluşan bir eğitim kurumu sağlıklı olmaz. Öğrencilerin sosyalleşme alanları olmak zorunda.
Okullarımızı bilgisayar oyunlarından daha cazip hale getirmeliyiz. Bir dönem çocuklarımızı eve sokmakta ve okula göndermekte zorlanıyorduk. Sokakta oynamak çocuklar için daha cazipti. Şimdi ise cazip olan bilgisayar oyunları ve internette sörf yapmak. Okullarımızda özellikle 1.sınıflar için oyun odaları olmalı. Dersler eğitici grup oyunları ve drama yöntemiyle işlenmeli. Bu noktada sınıfların kalabalık olmaması da önemlidir. Sınıf seviyelerine göre keyifli ve faydalı etkinliklere yer verilmeli.
Çocuklar yaparak ve yaşayarak öğrenmeli: Öğrenciler görsellere bakarak ya da dijital yöntemlerle öğrenmekten sıkıldılar. Çocuklar okullarının bahçesine ağaç dikebilmeli ve evlerinde bitki yetiştirmeli. Bu bilinçle yetişen çocuktan ormana ve ağaçlara zarar gelmez. Aynı durum hayvan sevgisi için de geçerlidir.
Kendi kendine yetebilen bir nesil inşa etmeliyiz. Eğitim hayatın içinde ve hayatla iç içe olmalı. Bunun için çocuklar eğitimin ilk basamağından başlayarak hayatı tanımalı ve gerekli becerileri kazanmalı: Ayakkabı bağlama, düğme-sökük dikme, yemek hazırlama, ütü yapma vb. Temel ilk yardım becerilerini de kazanmaları gerekir. Öğrenciler, markete pazara gitmeli ve nasıl alışveriş yapılacağını öğrenmeliler.
Öğrenciler, doğa gözlemleri ve basit tarım uygulamaları yapabilmeli.
Okullarda eğitsel kol çalışmalarına önem verilmeli. Çocukların eğitsel faaliyetler aracılığıyla sorumluluk ve özellikle dayanışma duyguları desteklenmeli.
Ders programlarında kitap okuma zamanı ayrılmalı. Bu anlamda çocukların ilgisini çekecek okuma köşeleri yararlı olabilir.
Eğitimde evrensel temellere dayanan ahlaki davranışlar önemlidir. Ders notlarından ziyade olumlu davranışları ödüllendiren bir sistem kurulmalı. Ahlaklı ve duyarlı çocuklar geleceği güzelleştirebilir.
Poje çalışmaları kadar küme çalışmaları desteklenmeli. Küme çalışmaları içindeki iş bölümü öğrencilerin özgüven ve güven duyma duygularını destekler.
Öğrenme güçlüğü olan öğrencilere sunulan fırsatlar gibi üstün yetenekli öğrenciler için de yasal düzenlemeler yapılmalı. Bu anlamda özellikle dezavantajlı bölgeleri kapsayan tarama programları hazırlanmalı.
Öğrencilerin doğru öğrenme stillerini bulmak önemlidir. Bu kapsamda onları sevdikleri mesleklere taşıyacak faaliyetler desteklenmeli. Teorik derslerin yanında müzik, resim, spor vb. faaliyet alanlarına yönelik çalışmalar yapılmalı.
Mükemmel eğitimde eğitimcinin rolü nedir?
Dünyanın en iyi eğitim sistemini de uygulasak, en gösterişli okulları da inşa etsek beyhude. Nitekim tarihimizde iz bırakan insanlarımız çok üst düzey eğitim imkânlarına sahip değillerdi. Dünya tarihinde iz bırakanlar için de aynı şeyi söylemek mümkün.
Sanattan politikaya, bilimden ilime kadar ayakta alkışladığımız insanlar var. Bu insanların hayatlarının arka kapısı ise çoğu zaman imkânsızlıklara açılır. Peki nedir onları başarıya sürükleyen?
Öncelikle ne olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Sosyal ve ekonomik imkânları değil. Şatafatlı eğitim kurumları hiç değil. Sosyal Destek de değil. Bol keseden dağıtılmış notlar hiç hiç değil. Biraz araştırdığımızda görürüz ki onlar çoğu zaman hayatlarına dokunan bir eğitimciden ilham almışlardır.
Biraz yetenek, biraz cesaret, azim ve özveriyle gerisi gelmiştir. Eğitimciden kastım sadece okullarda görev yapan öğretmenler olarak algılanmasın. Annelerimizi öğretmen ve ailemizi bir okul olarak düşünmemiz de gerekir.
Eğitimcinin, bilgi ,beceri ve yetenekleri ne kadar üst düzey olursa yetiştirdiği öğrencilerin çıtası o denli yükselecektir. Eğitimde aslolan giyimiyle, diksiyonuyla, bilgi ve becerisi ile öğrencilerin rol model aldığı öğretmenlerimizdir. O zaman mükemmel eğitim sisteminin temellerini idealist öğretmenler yetiştirerek atmalıyız.
İlgili eğitim: Diksiyon Eğitimi
Öğretmen yetiştiren fakültelerimde uygulanan eğitim çağımızın koşullarına göre mutlaka güncellenmeli. Eğitim, lisans değil yüksek lisans düzeyine çıkarılmalı. Eğitim fakültelerine öğrenci kabulünde seçim kriterleri oluşturulmalı. Kendi problemlerinin çözümleyemeyen birinden geleceğe yön verecek gençlerin eğitiminde rol almasını bekleyemeyiz. Titizlikle seçilen eğitimcileri sonrasında sınamaya gerek kalmayacaktır. Atatürk eğitimcinin önemini şu sözleriyle ifade etmiştir: “Toplumumuzu hakikat hedefine, mutluluk hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, öteki milletin geleceğini yoğuran irfan ordusu.” Tabi bu denli nitelikli yetiştirilecek öğretmenlerin ekonomik şartlarının da iyileştirilmesi gerekir.
Eğitim sisteminin sürekli değiştirilmesi öğretmenler için dezavantaj oluşturur. Mevcut sisteme göre eğitim alan bir öğretmenin 30 yıl görev yaptığını düşünelim. Pansuman eğitimlerle aldığı bilgilerin ne kadarını öğrenciye aktarabilecek. Oysa uzun vadeli eğitim politikaları uygulandığında öğretmenlerin sadece değişen teknolojilere uyum sağlaması yeterli olacaktır.
Malzemesi insan olan meslekler pratik uygulama odaklı olmalıdırlar. tıpkı hekimler, laboratuvar teknikerleri, anestezi teknikeri gibi. nasıl ki evde hasta bakımı, engelli bakımı bölümlerdeki öğrenciler bu meslekleri sahada yaşayarak ve deneyimleyerek öğreniyor. öğretmenlerimiz de eğitimlerinin büyük kısmını sahada almalı.
Ülkemizdeki herhangi bir eğitim fakültesinden mezun öğretmenlerimizin hepsi aynı vasıflarla donatılmalı. Yurt dışında da yeterlilikleri olmalı.
Eğitim fakülteleri kontenjanları ihtiyaçlar doğrultusunda düzenlenmeli. Mezun sayısı ihtiyaç seviyesinde sabitlenirse: Eğitimciler, “nasıl işe girebilirim?” yerine “işimi nasıl daha iyi yapabilirim?” kaygısını yaşarlar. Bu kaygı içinde olan eğitimcinin mesleki gelişim süreci de devam edecektir. Teknoloji ve diğer gerekliliklere göre kendini yenileyen eğitimciler eğitimde başarının anahtarı olacaklardır.