Türk Sineması Tiyatrocular Dönemi Tek Adam: Muhsin Ertuğrul
Dönem | Ana Fikir | Önemli Kişi |
---|---|---|
Türk Sineması Tiyatrocular Dönemi | Sinemanın Türkiye'deki başlangıcından itibaren tiyatrodan ve edebiyattan devşirilen kişi ve eserlerle yürüyen bir süreç. | Muhsin Ertuğrul |
1922-1939 | 'Tiyatrocular Dönemi' olarak bilinen bu dönem, tiyatroya ilişkin biçim ve içerik özelliklerinin sinemaya baskın geldiği bir süreç oldu. | Muhsin Ertuğrul |
Tiyatrocular Dönemi Sonu | 1939 yılında 'Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname' ile devletin sinema alanına yasal anlamda ilk müdahalesi gerçekleşti. | Devlet |
Muhsin Ertuğrul Dönemi | 1916-1919 yılları arasında Almanya’da bulunan Ertuğrul, bu süreçte sinema ile tanıştı ve 1922 yılında Türkiye'de film çekmeye başladı. | Muhsin Ertuğrul |
1949 | Muhsin Ertuğrul, Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü oldu. | Muhsin Ertuğrul |
1951 | Muhsin Ertuğrul, Küçük Sahne'yi kurarak Türkiye'deki ilk özel tiyatroyu oluşturdu. | Muhsin Ertuğrul |
1953 | 'Halıcı Kız', Muhsin Ertuğrul'un yönettiği ilk renkli Türk filmi oldu. | Muhsin Ertuğrul |
Tiyatrocular Dönemi | Muhsin Ertuğrul, tiyatronun dilini ve görselini sinemaya aktarmaya çalışmıştır. | Muhsin Ertuğrul |
Cumhuriyet Dönemi | Muhsin Ertuğrul, tiyatroyu yeni kurulmakta olan cumhuriyet dönemi insanlarına tanıtmış ve sevdirmiştir. | Muhsin Ertuğrul |
Bölge Tiyatroları Dönemi | Muhsin Ertuğrul, bölge tiyatroları açarak ve uyarlama oyunlarla tiyatro dünyasını zenginleştirerek alana öncü konumunda etkili olmuştur. | Muhsin Ertuğrul |
Sinemanın Anadolu topraklarına girmesi ardından bu alanda çekilen filmler, yazılan senaryolar ve oyunculukların yanında sinemanın süreç içindeki seyri konusu da son derece önemlidir. Sinemanın Türkiye'de başlangıç yıllarında; çoğunlukla batıda bu işin eğitimini almış ve film deneyimi olan kişilerin yardım ve destekleri ile yol almaya çabası içeren eylemler, ilerleyen yıllarda özellikle tiyatrodan ve edebiyattan devşirilen kişi ve eserlerle yoluna devam etmiştir.
Sinema alanı ile ilgili özel eğitim veren kurumların çoğunlukla dışarıda olması ve ilk yıllarda yabancı kişilerden destek alınması nedeniyle film üretim hızının yavaş bir seyirde gitmesi mümkün olabilmiştir. Ancak, ilerleyen yıllarda sinemanın güçlü bir iletişim aracı olduğu anlaşıldıktan sonra, özellikle dini açıdan yapılan yorumlar yerini, -daha çok nasıl üretim yapılabilir? -kendi hikayelerimizle sinema dünyası içinde bir yer edinebilir miyiz? sorularına bırakmış, böylesi bir sorgulama da sektörel anlamda yapılanmayı ve hızlanmayı gündeme taşımıştır.
Filmlerle tanışma ve önemini kavrayarak işin üretim kısmına geçme aşamaları sonrasında yavaş da olsa biraz hareketlenen sinema, ilk yıllardan sonra belirli kişi/kişilerin destek ve çabaları ile farklı bir döneme geçişin sinyallerini vermiştir. Söz konusu bu dönem kendi iç dinamikleri ve üretilen filmlerin içerikleri baz alındığında ilk yıllara nazaran farklı düşünceler, bakışlar ve yorumlarla yapısal farklılığını ortaya koymuştur. Türk Sinema tarihinde 1922 yılından başlayarak 1939’a dek sürecek olan döneme ‘Tiyatrocular Dönemi’ adı verilir. Bu dönemin öne çıkan en önemli ismi, 1922 yılından 1939 yılına dek 17 yıl kesintisiz olarak sinemada tek adam devrini yaşatan Muhsin Ertuğrul olmuştur.
Tiyatrocular dönemi, Türk Sinemasında tiyatro kökenli sanatçıların bütünüyle egemen oldukları bir dönem olmuştur. Dolayısıyla bu süre boyunca, sinema ile tiyatro arasındaki ayrım çizgisi oluşmamış, tiyatroya ilişkin biçim ve içerik özellikleri sonraki yıllarda da etkili olacak bir şekilde baskın gelmiştir.
Altyapı konusunda son derece yetersiz bir alanda, sinemanın bir biçimde sürekliliğinin sağlanması açısından olumlu yönler içeren bu evre, aynı zamanda film türlerinin hemen hepsine ait örneklerin de çekildiği bir dönemdir. Ayrıca, Türk kadınının sinemaya geçişinin yine bu dönemde gerçekleşmiş olması da dönemi farklı kılan özelliklerden birisidir.
Tiyatrocular Dönemi biterken, Türkiye’de sinema sanatı açısından önemli bir gelişme de yaşanmıştır. 1939 yılında çıkarılan ‘Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname’ ile devletin sinema alanına yasal anlamda ilk müdahalesi gerçekleşmiştir. Diğer bir deyişle, Türk Sineması, devlet kaynaklı sansür uygulaması ile ilk kez bu uygulama ile tanışmıştır.
Muhsin Ertuğrul Kimdir?
1892-1979 tarihleri arasında yaşamış tiyatrocu, yönetmen. Uzun yıllar Darülbedayi’de (Şehir Tiyatrosu) çalıştı. 1916-1919 yılları arasında Almanya’da bulundu. Bu süreçte Almanya’da çekilen filmlerde figüranlık, oyunculuk yaptı. Fransa ve Almanya’da sinemayla tanışarak oyunculuk ve yönetmenlik denemelerinde bulunan Muhsin Ertuğrul 1922 yılında ülkeye döner ve film çekmeye başlar.
Agah Özgüç’ün verdiği bilgiler ışığında: 1922 yılında Kemal Film adına ‘İstanbul’da Bir Facia-i Aşk’ isimli film ile Türkiye’deki ilk yönetmenlik denemesini gerçekleştirdi. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği destekle ‘Ateşten Gömlek’ filminde ilk kez Türk kadınını oynattı. Böylelikle Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir, sinemada görünen ilk Türk kadın oyuncular olarak tarihteki yerini aldı. 1949 yılında Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü oldu. 1951 yılında bu görevinden ayrılarak, ilk özel tiyatro olan Küçük Sahne’yi kurdu. 1953 yılında ilk renkli Türk filmi olan ‘Halıcı Kız’ı yönetti.
Asıl ilgi alanı tiyatro olan Ertuğrul, bu dönemde kimsesiz kalan sinemayı tiyatro geleneğine yaslamış (gerek tiyatro kökenli oyuncular, gerek tiyatro eserlerinden uyarlamalar ve gerekse yönetim biçimi olarak) bu da genel olarak bir eleştiri konusu yapılmıştır.
1922 yılından 1939 yılına kadar Türk Sineması’nda 17 yıl kesintisiz olarak tek başına egemenlik kuran tiyatrocu yönetmen Muhsin Ertuğrul; tiyatroda edindiği kazanımları ve yakaladığı başarıyı maalesef sinemada gösteremedi. Yaşamı boyunca, tiyatroyu özellikle yeni kurulmakta olan cumhuriyet dönemi insanlarına tanıtıp sevdirmek konusunda yoğun bir emeği olan Ertuğrul; bölge tiyatroları açarak, uyarlama oyunlarla tiyatro dünyasını zenginleştirerek alana öncü konumunda etkili olmuş bir isimdir. Ancak konu sinemaya geldiğinde Ertuğrul, sinema sanatının kendine has dilini yeterince özümseyememiş, tiyatronun dilini ve görselini sinemaya aktarmaya çalışmış bu sebepten dolayı tiyatro oyunlarının filme alınması şeklinde yorumlanan Ertuğrul filmleri, Türk sinemasının kendi özgün dil arayışlarını sürdürmesine yol açmıştır. Gelişme, ilerleme anlamında da yerinde sayan bu dönemde ağırlıklı olarak tiyatro ve tiyatronun kendine ait özellikleri öne çıkmış; sinemanın sanat dalı olarak kendine ait bir yol bulması gecikmiştir.
Nijat Özön, Muhsin Ertuğrul’un güçlü etkilerinin şekillendirdiği Tiyatrocular Dönemi ile ilgili olarak şunları söyler: “Ertuğrul, tiyatrocularımız için gür ve verimli bir ırmaktır, ama sinemacılarımıza bu ırmağı tersine akıtmak denli güç bir görev yüklemiştir.”
Muhsin Ertuğrul Filmleri*
1922 İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk, Boğaziçi Esrarı, Nur Baba
1923 Ateşten Gömlek, Kız Kulesi’nde Bir Facia, Leblebici Horhor
1924 Sözde Kızlar
1928 Ankara Postası
1929 Kaçakçılar
1931 İstanbul Sokaklarında
1932 Bir Millet Uyanıyor
1933 Cici Berber, Fena Yol, Karım Beni Aldatırsa, Naşit Dolandırıcı, Söz Bir Allah Bir
1934 Aysel Bataklı Damın Kızı, Leblebici Horhor Ağa (2), Milyon Avcıları
1938 Aynaroz Kadısı
1939 Allah’ın Cenneti, Bir Kavuk Devrildi, Tosun Paşa
1940 Akasya Palas, Şehvet Kurbanı, Nasrettin Hoca Düğünde (F. Tayfur ile birlikte)
1941 Kahveci Güzeli
1942 Kıskanç
1945 Yayla Kartalı
1946 Kızılırmak Karakoyun
1951 Evli mi Bekar mı?
1953 Halıcı Kız
*Agah Özgüç, Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü, Agora, 2003, İstanbul, s.79-80
Tiyatrocular Dönemi’nin İlkleri
Özgün Senaryoya Dayanan İlk Film: İstanbul’da Bir Facia-i Aşk: ‘Şişli güzeli Mediha Hanım’ın Facia-i Katli’ olarak Muhsin Ertuğrul filmin hikayesini gazetelerin 3. sayfa haberlerinde sıkça rastlanan türden bir aşk cinayetinden alır. Senaryosunu Muhsin Ertuğrul’un gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı bu film, aynı zamanda gişede de önemli başarı elde eden bir film olarak kabul edilir. Vahşi bir cinayete kurban giden Mediha’nın vahşice öldürülmesini, gözyaşları içinde izleyen seyirciler, filmin dönem itibariyle hatırı sayılır bir gişe geliri elde etmesine sebep olmuşlardır.
Sinemanın İlk Taçlı Güzeli: Cumhuriyet tarihinin ilk güzellik kraliçelerinden biri olan Feriha Tevfik, Türk Sinemasının da ilk güzellik kraliçesi unvanına sahip oyuncusudur. İlk olarak Ertuğrul’un 1929 yılında yönettiği ‘Kaçakçılar’ filminde oynayan Tevfik, sonrasında ‘Milyon Avcıları’, ‘Leblebici Horhor’ ve ‘Tosun Paşa’ filmlerinde de oynar.
İlk Uluslararası Ödül: Türk Sineması ilk uluslararası ödülünü ‘Leblebici Horhor’ filmi aldı. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği film, 2. Venedik Film Festivali’nde Onur Madalyası ile ödüllendirildi.
İlk Kadın Yıldız: Türk Sinemasının ilk kadın yıldızı Cahide Sonku’dur. Mesleki kariyerine Halkevleri Tiyatrosu’nda başlayan Sonku, 1932 yılında stajyer oyuncu olarak girdiği İstanbul Şehir Tiyatrosunda bir yıl sonra ‘Yedi Köyün Zeynebi’ oyununda sahneye çıktı. Aynı yıl, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘Söz Bir Allah Bir’ filmiyle sinemaya adım attı.
Dr. Özgür Yılmazkol
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-tv ve Sinema bölümü mezunu. Aynı üniversitede doktora eğitimini tamamladı. Editörlüğünü yaptığı medya/sinema kitapları ve senaryosunu yazdığı belgesel, kısa film ve dizi senaryoları bulunmaktadır.