Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosundan Ne Öğrenmemiz Gerekiyor?
Özelliği | Detayı | Bilgi |
---|---|---|
Ressam | Osman Hamdi Bey | Osmanlı ve Türk kültürüne çok önemli hizmetler vermiştir. |
Yapılış Tarihi | 1906 | Sanatçı bu eseri iki farklı versiyon halinde 1906 ve 1907 yıllarında oluşturmuştur. |
Boyutları | 222x120 cm | Tablo tuval üstüne yağlıboya çalışmasıdır. |
Akım | Oryantalizm | Oryantalizm, Osman Hamdi Bey'in eserlerinde belirgin bir akımdır. |
Bulunduğu Yer | Pera Müzesi | Tablo, 5 milyon TL bedelle 2004 yılında Pera Müzesi tarafından satın alındı. |
Değeri | 5 Milyon TL | 2004 yılında Türkiye'nin en pahalı tablosu unvanını kazanmıştı. |
Unvanı | Türkiye'nin En Pahalı Tablosu | Bu unvanını 2016 yılında “Cami Önü”, 2019 yılında da “Kur’an Okuyan Kız” isimli tablolara kaptırdı. |
Karakteri | Kaplumbağa Terbiyecisi | Eserin adı, tabloda tasvir edilen karakterden gelmektedir. |
Özellikleri | Renk, Semblol, Mistik Hava | Tablonun değerini arttıran önemli özelliklerindendir. |
Çalışmaları | Resim, Sanat, Arkeoloji ve Müzecilik | Osman Hamdi Bey'in bu alanlara önemli katkıları olmuştur. |
Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu renkleriyle, sembolleriyle, mistik havasıyla, adıyla, değeriyle, temsil ettikleriyle, sanatçısıyla, hikâyesiyle görkemli ve gizemli bir tablo olarak Türk sanat tarihinin en özel eserlerinden biri olma sıfatını hak ediyor. Ünü yaratıcısının önüne öyle geçti ki, tabloyu Osman Hamdi Bey’in tablosu olarak değil de Osman Hamdi Bey’i bu resmin sanatçısı olarak anıyoruz.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosunun Künyesi
Ressam: Osman Hamdi Bey
Eserin Yapılış Tarihi: 1906
Boyutları: 222x120 cm
Tür: Tuval üstüne yağlıboya
Akım: Oryantalizm
Bulunduğu Yer: Pera Müzesi
Eser, 2004 yılında yapılan müzayedede 5 milyon TL bedel ile Pera Müzesi tarafından satın alındığında, Türkiye’nin en pahalı tablosu unvanını da kazanmış oldu. Bu unvanını 2016 yılında 13,5 milyon TL’ye alıcı bulan “Cami Önü” isimli tablo elinden aldı. Sonrasında ise 2019 yılında 44 milyon TL bedelle satılan “Kur’an Okuyan Kız” isimli tablo Türk sanat tarihinin en pahalı tablosu olma sıfatını ele geçirdi. Bu üç tablonun da ortak en büyük özelliği, hepsinin sanatçısının Osman Hamdi Bey olmasıydı.
Kaplumbağa Terbiyecisi Kimdir?
“Kaplumbağa Terbiyecisi” Osmanlı ile Türk kültür, resim, sanat, arkeoloji ve müzecilik alanlarına çok önemli hizmetler vermiş olan ve gerçek anlamda bir “aydın” olarak tanımlayabileceğimiz Osman Hamdi Bey tarafından resmedilmiş bir sanat eseridir. Kaplumbağa Terbiyecisi adı ile bildiğimiz o ünlü tablo sanatçı tarafından 1906 ve 1907 yıllarında olmak üzere iki versiyon halinde yaratıldı.
Peki gerçekten de kaplumbağa terbiyecisi olarak bilinen bir iş ya da meslek var mıdır? Yapılan tarih taramalarında, Osmanlı Döneminde kaplumbağa terbiyecisi olarak adlandırılan bir iş, meslek ya da herhangi başka bir çalışmaya rastlanmadığı görülüyor.
Tablonun İsmi Nasıl Kondu?
Osman Hamdi Bey eserine bir isim koymuş muydu? Tablo, yapıldığı yıl olan 1906 yılında Paris’te açılan ve Fransız Sanatçılar Derneği tarafından düzenlenen sergide yer aldı. Sergi kayıtlarında tablonun Fransızca ismi “L’hommeaux Tortues” yani “Kaplumbağalı Adam” olarak geçti. Yine aynı sergiye ait katalogların İngilizce olanında ise “Tortoises” yani “Kaplumbağalar” olarak anıldı.
Resmin yapılışından yaklaşık 12 yıl sonra 1918 yılında, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından çıkarılan gazetenin 17’nci sayısında tablonun “Kaplumbağalar ve Adam” ismiyle yayınlandığı ancak daha sonra adının değiştirilerek Kaplumbağa Terbiyecisi olarak kaldığı biliniyor. Sonuç itibariyle Kaplumbağa Terbiyecisi isminin tabloya Osman Hamdi Bey tarafından verilmediği, zamanla bu şekilde anıldığı ve yorumlandığı için bu ismi aldığı değerlendiriliyor.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosunun Hikâyesi
Sanat tarihçisi Profesör Mustafa Cezar 1960 yılında yaptığı araştırmalar sırasında İstanbul Şişli’de mühürlenmiş bir köşkte sanatsal değerleri çok yüksek tabloların var olduğu bilgisine ulaştı. Köşkün sahibi olan ünlü iş adamı aynı zamanda resme meraklı bir sanatseverdi. Kendisi ömrü boyunca hiç evlenmemiş, askerlik arkadaşının oğlunu evlat edinmişti. Aralarında çıkan bir tartışmada evlatlık oğlunu öldürdüğü için o tarihte cezaevinde kalıyordu. Mustafa Cezar, iş adamını hapishanede ziyaret ederek köşkün kapılarını açtırma konusunda kendisini ikna etti. Hâkim eşliğinde mührü açılan köşkte aralarında Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun da bulunduğu kırk tablo ortaya çıkarılmış oldu. Mustafa Cezar fotoğrafları çekilen bu sanat eserleri hakkında bir kitap yazdı.
Bir yıl sonra hapishanedeki iş adamı tedavisi olmayan bir hastalıkla mücadele ettiği için salıverildi. Kısa bir süre sonra da vefat etti. Aile içinde yaşanan miras kavgası yüzünden tablolar Resim ve Heykel Müzesine teslim edildi. Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu bundan yaklaşık 20 yıl sonra açık artırmaya çıkarıldı. Tabloyu 1 milyon dolar karşılığı satın alan iş adamı Erol Aksoy eseri aynı zamanda sahip olduğu İktisat Bankasının sanat koleksiyonuna ekledi. Derken 2004 yılında İktisat Bankası battı ve tablolara TMSF tarafından el kondu. Aynı yıl İstanbul’da yapılan müzayedede 1,95 milyon TL başlangıç bedeliyle açık artırmaya çıkarıldı.
Bu müzayede İstanbul Modern ile Pera Müzesi arasında bir çekişmeye sahne oldu. Teklif edilen rakamlar tahminlerin öylesine üstüne çıktı ki, 5 milyon TL’lik son teklif geldiğinde bu rakamı gösterebilecek bir tabela ellerinde bulunmuyordu. Bu rakam o zamana kadar bir tablo için ödenen en yüksek bedeldi. Kaplumbağa Terbiyecisi ülkemizin en pahalı tablosu olmuştu.
Kaplumbağa Sembolünün İlham Kaynağı Neydi?
Bu sanat eserine kaplumbağa terbiyecisi denmesinin ve aynı zamanda Osman Hamdi Bey’in kaplumbağalar ve onlarla ilgilenen bir derviş sembollerini kullanmasının ilham kaynağı neydi? Bu konuda çeşitli rivayetler bulunuyor.
Rivayet 1: Lale Devrindeki Kaplumbağalar
İstanbul’da 18’inci yüzyılın ilk yarısında Haliç’e bağlanan Kağıthane Deresi’nin kenarında kümeleşmiş saray, köşk, kasır ve bahçeler bölgesine Sadabat adı veriliyordu. Bu bölgede Lale Devrinde (1718-1730) çeşitli eğlenceler düzenleniyordu. Sadabat eğlenceleri sırasında havanın kararmasıyla birlikte bahçelere sırtlarına yanan bir mum ve aynalar tutturulmuş kaplumbağalar salınıyordu. Yavaş yavaş ilerleyen kaplumbağalar sırtlarındaki mumun alevi ve aynaların değişik ışık oyunları yaratması sayesinde egzotik bir görüntü yaratarak dönemin eğlencelerine eşlik ediyordu. Zaman zaman devrilen kaplumbağalar yangınlara da sebep oluyordu. İşin ilginç yanı bu kaplumbağalar, Kapıkulu Askerleri sınıfına dâhildi, yani devletin kadrolu personeli gibi muamele görüyordu. Osman Hamdi Bey’in ilhamını bu dönemden aldığı rivayet edilir.
Rivayet 2: Paris’te Sokaklarda Gezdirilen Kaplumbağalar
Osman Hamdi Bey'in babası tarafından 1857 yılında üniversite eğitimi almak üzere Fransa’ya gönderildiği ve yaklaşık 12 yıl yurtdışında kaldığı biliniyor. Kendisinin o dönemde okuduğu Charles Baudelaire'in “Modern Hayatın Ressamı” isimli kitabında “flânuer” diye bir kavramdan bahsediliyordu. Flânuerlik; sokaklarda aylak bir şekilde yürüyen, düşünen, kendini diğer insanlara kapatan böylelikle hayatı yorumlayan melankolik ve gözlemci tiplemelere verilen bir kavram olarak geçer. Bu aylak şehir gezginleri sokaklarda ve pasajlarda gezdirdikleri kaplumbağalar eşliğinde tasasız, telaşsız ve zaman mevhumundan uzak bir şekilde yaşıyorlardı. Paris’te bulunduğu yıllarda sokaklarda gezdirilen kaplumbağalara bizzat şahit olan sanatçının Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun ilhamını bu ilginç görüntülerden aldığı rivayet edilir.
Rivayet 3: 1869 Tarihli Japon Gravürü
1869 yılında “Tour du Monde” isimli Fransız dergisinin ilk cildinde Japon illüstratör L. Crépon tarafından çizilmiş “Kaplumbağa Terbiyecisi" isimli bir gravür yayımlanmıştı. Bu resimde, yaşlı bir kaplumbağa terbiyecisi elindeki geleneksel çalgıyı çalmak suretiyle kaplumbağaları bir masanın üzerine çıkarmaya çalışıyordu. Aynı dergide yer alan ve resmin açıklaması olan makalede İsviçreli bir diplomat 1863 yılında Japonya’ya yaptığı bir gezide katıldığı festival anılarını yazmıştır. Festivalde denk geldiği uzak doğulu bir kaplumbağa terbiyecisinin bir düzine kadar kaplumbağayı söylediği şarkı ve çaldığı davul eşliğinde tek sıra halinde nasıl yürüttüğünü kaleme almıştır. Öyle ki büyük kaplumbağalar köprü oluşturup küçük kaplumbağaların üzerlerinden geçmelerine izin vermiş ve bir kahve masasının üzerine çıkabilmişlerdir.
Osman Hamdi Bey’in Bağdat’tan 13 Temmuz 1869 tarihinde (resmin yapılışından 37 yıl önce) babasına gönderdiği mektupta, “bana yolladığınız dergiyi okudum" anlamına gelen bir ibare yazmış olması Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunu çizerken bu resim ve yazıdan ilham almış olabileceği ihtimalini de beraberinde getiriyor.
Osman Hamdi Bey Kimdir?
Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun neleri sembolize ettiğini, detaylarındaki anlamları ve önemini daha iyi anlayabilmek için Osman Hamdi Bey’in hayatının ve yaptıklarının gözden geçirilmesi gerekir. Babası İbrahim Edhem Bey, Sakız Adası isyanları sonrası dönemin sadrazamı Koca Mehmet Hüsrev Paşa tarafından kimi kaynaklara göre köle olarak satılmış, kimi kaynaklara göre de evlatlık olarak verilmişti. Zekâsı ile Padişah II. Mahmud’un dikkatini çeken Edhem Bey, devlet tarafından Avrupa’ya tahsil amaçlı gönderilen ilk dört öğrenciden biri olarak seçildi. Maden mühendisi olarak ülkeye geri döndüğünde çeşitli devlet görevlerinde bulundu. Sadrazamlığa kadar yükseldi.
Osman Hamdi Bey, bu eğitimli babanın çocuğu olarak 1842 yılında İstanbul'da doğdu. Babası tarafından 15 yaşında iken hukuk eğitimi alması için Paris'e gönderildi. Yaklaşık 12 yıl kaldığı Paris’te sanata ve arkeolojiye de ilgi duymaya başladı. Paris Güzel Sanatlar Okuluna da devam etti. Dönemin ünlü ressamları ile çalışma fırsatı buldu. Ülkeye geri döndüğünde tıpkı babası gibi farklı devlet görevlerine atandı.
Müzeci, Arkeolog ve Yönetici Olarak Osman Hamdi Bey
Osman Hamdi Bey modern anlamdaki müzecilik kavramını Osmanlıya getirdi. O dönemlerde yabancı arkeologlar Anadolu topraklarından çıkarılan tarihi eserleri yurtdışına rahatlıkla çıkarabiliyordu. Buna göz yummak istemeyen Osman Hamdi Bey padişah II. Abdülhamid’e bir kanunname teklifi sundu. Kabul edilen çalışması sayesinde Osmanlının tarihi eser kazılarını kendi imkanlarıyla yapması ve çıkarılan eserlerin açılacak müzelerde sergilenmesi konusunda çalışmalara başlandı. Tüm bu çalışmalarla birlikte halka, devlet adamlarına tarihin, arkeolojinin, tarihi eserlerin ve müzecilik kavramının önemini anlatmak, benimsetmek yıllarını aldı.
Osman Hamdi Bey ilk Türk arkeoloğu sıfatıyla 1887-1888 yıllarında Lübnan’da kazılar yaptı. Dünyaca meşhur İskender Lahdi’ni ortaya çıkararak İstanbul’a getirdi. Farklı yerlerde yaptığı kazılar neticesinde bulunan eserler önce Aya İrini’de, daha sonra ise Çinili Köşk’te sergilendi. Bu mekânların zamanla yetersiz kalması sonucu bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Kurucusu olduğu müzenin 29 yıl boyunca müdürlüğünü de yaptı.
Günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak devam eden Güzel Sanatlar Akademisinin (Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi) de kurucusu ve müdürü oldu. 1875 yılında Kadıköy’ün ilk belediye başkanı olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl boyunca sürdürdü.
Osman Hamdi Bey’in Türk Resim Sanatına Katkıları
Batılı oryantalist ressamlar Doğu kültürünü resmederken egzotik, masalsı, erotik simgeler kullanarak Doğu gerçekliğinden uzak kalıyorlardı. Batı kültüründe eğitim almış, kendi hayatında da bu kültürü benimsemiş olan Osman Hamdi Bey batı doğallığını içinde yaşadığı kültür ile harmanlayarak daha gerçekçi, daha hayatın içinden bir üslupla oryantalist resim akımına yeni bir boyut getirdi. Türk resim sanatında;
İlk portre ressamı,
Kadın temasını çalışan ilk ressam ve
Figürlü kompozisyon çalışan ilk ressam oldu.
Böylece yer verdiği ayrıntılar sayesinde içinde yaşadığı kültürü belgeleyerek oryantalist akımında doğu motiflerini gerçekçi, doğal ve özel bir tarzla sundu. Doğu kültüründeki mimari ögeleri, mekânları, eşyaları, kıyafetleri ve ayrıntıları resmederken kullandığı iyi gözlem yapma yeteneği, sembolik anlatımı ile estetik ve titiz işçiliği sayesinde seyretmeye doyamadığımız kompozisyonlar yarattı.
Arzuhalci, Kur'an Tilâveti, Yeşil Cami Önü, Kaplumbağa Terbiyecisi, Mimozalı Kadın, Mihrap, Leylak Toplayan Kız, Feraceli Kadınlar, Kur’an Okuyan Kız isimli tablolar en değerli eserleri arasında yer alır. Kadın figürlerinde batılı meslektaşlarının aksine kadını egzotik bir sembol olarak değil, erkeğe eşit bir konumda, okuyan, kültürlü ve vakur bir çizgide resmetti. Erkek figürlerinde ise genelde kendisini model olarak kullandı. Bunu resmini yapacağı kompozisyona uygun şekilde giyindikten sonra fotoğrafı çektirerek gerçekleştiriyordu. Sonradan fotoğrafına bakarak kendisini resmine yerleştiriyordu. Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunu da bu şekilde resmettiği biliniyor.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosunun Sembolleri ve Anlamları
Osman Hamdi Bey bu tablosunda sadece gördüğünü ya da hayal ettiğini mi tuvale döktü yoksa semboller ve detaylardaki gizli anlatımlar vasıtasıyla okunması gereken mesajlar mı şifreledi? Neler düşündü, tuvale fırçasını hangi duygularla vurdu? Bunları kesin olarak bilmemiz elbette mümkün değil. Ama sanatın güzelliği de işte burada ortaya çıkıyor. Ressamın hayatı boyunca geçirdiği süreçler, o dönemin sorunları, insanları ve sanat akımları, baskın olan anlayışlar, sanatçının diğer eserleri gibi ipuçlarını da kullanarak resimde okumalar ve yorumlamalar yapabiliyoruz. Yapılan yorumlar ne kadar isabetli ve anlamlı bilmiyoruz.
Sanatçı eserini yaratırken kendini aradan çıkarır mı? Ortaya çıkan sonuç ne kadar kendinden parçalar taşır? Peki ya okuma yapan kişi kendisini eserden sıyırabilir mi? Sadece eseri ve sanatçıyı mı yorumlar yoksa eser vasıtasıyla kendi psikolojik çözümlemesini mi yapar? Tüm bu sorulara net cevaplar veremesek de tüm bu faktörlerin farkında olarak yorum yapabiliriz.
Mekân: Ressam, Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunda Bursa Yeşil Caminin üst katındaki hünkâr mahfili odalarından birini mekân olarak seçmiş. Duvarlarında muhteşem çinileri olan mekânın duvar sıvaları yer yer dökülmüş, pencere kenarları örümcek bağlamış durumda. İhmal edilmişlik, eskimişlik ve bakımsız kalma durumu anlatılıyor. Yapılan yorumlardan biri de harap olmuş, bakımsız kalmış ve eskimiş mekân ögelerinin Osmanlının son dönemlerinde içinde bulunduğu durumu tasvir ettiği yönünde olmuştur. Cami, sembol olarak kültürü, dini, zenginlikleri, ülkeyi, geçmişi ve o günü temsil ediyor. Yılların emeği, tecrübesi ve harika bir estetik anlayışla inşa edilmiş cami -yani topyekûn ülke- neden ihmal ediliyor, neden kıymeti bilinmiyor ve neden kaderine terk edilmiş gibi görünüyor? Sanatçı bu soruların üzerinde düşünmeye davet etmek istiyor olabilir.
Pencere: Zeminden başlayan kısa boylu pencereden içeri zayıf bir ışık süzülüyor. İç mekânı aydınlatıp çinileri çok daha güzel gösterecek ve örümcek ağlarına engel olacak olan gün ışığı odaya kısıtlı miktarda ulaşıyor. Zayıf ışık umutsuzluk ya da yetersizlik midir? Sanatçı mekâna daha büyük bir pencere açmak yani dünyaya, yeniliğe, gelişime daha fazla açık olmak gerekliliğinin altını çizmek istiyor olabilir.
Kaplumbağa Terbiyecisi: Osman Hamdi Bey’in resimlerinde genellikle yaptığı gibi bu resimde de kendi yüzünü kullandığı fikri kabul görmüştür. Erkek figürü beli bükülmüş ve arkası yarı dönük bir şekilde kaplumbağaların ortasında dikiliyor. Yüzünde yorgun ve düşünceli bir tavırla kaplumbağaları izliyor. Üzerindeki kıyafetler ve taşıdığı aksesuarlar adamın bir derviş olduğunu düşündürüyor.
Kaplumbağa Terbiyecisinin Kıyafeti: Başında dervişlerin giydikleri türden bir arakıye var. Arakıyenin çevresine bir yemeni sarılmış. Dervişin üzerinde beli sıkı bir kemerle bağlanmış kırmızıya çalan turuncu renkli, uzun bir giysi bulunuyor. Doğu kültüründe, mistik kişiler turuncu renkli ve tek parça bir elbise giyerler. Turuncu renk, hayatı ve şifalandırmayı simgeler. Dökülmek üzere olan yapraklar ağaç dallarında turuncu kıvama gelir. Mistiklerin tıpkı düşerek savrulmak üzere olan bir yaprak gibi dünyevi hayatın sonuna her zaman hazır olmalarını ve maddi dünyadaki hiçbir şeye bağlı olmamalarını sembolize eder. Zaten dervişler ölümün çok yakın olduğunun bilinciyle başlarının üzerinde her zaman beyaz bir bez parçası yani kefenlerini taşırlar.
Ney: Dervişin elleri arkasında ve bir ney tutuyor. Ney, tasavvuf müziğinin dört temel çalgısından biridir. Ney burada kaplumbağaları eğitme aracını sembolize ediyor. Üflemesi çok zor olan ney sabrın timsalidir. Üflenirken çıkan “Hû” sesi tasavvufta Allah’ın varlığını işaret eder. Terbiyecinin yolunun Hak ve bilgelik yolu olduğunu anlatıyor. Neyi üfleyemeyip arkada tutması, dervişin kaplumbağalara ya da kaplumbağa ile sembolize edilen halkı eğitme kaygısından vazgeçtiği, yorulduğu ve derviş sabrının sonuna geldiği şeklinde yorumlanabilir.
Kudüm: Dervişin sırtındaki kaplumbağa kabuğuna benzeyen aksesuarın nakkare ya da kudüm denen vurmalı bir çalgı olduğunu söyleyenler varsa da bunun keşkül-ü fukara denen ve hindistan cevizi kabuğu ya da abanozdan yapılma dilenci çanağı olduğunu söyleyenler de bulunur. Bu çanaklar, para yardımı yapmak isteyen kişilerin kendilerini göstermeden sessizce yardımlarını yapabilmeleri için dervişlerin sırtlarında taşınırmış. Tekkesine varan derviş keşkül-ü fukarayı duvara asar, içinde toplanan ve kimlerden geldiği bilinmeyen maddi yardımları ihtiyacı olanlar için kullanılırlarmış. Dervişin boynundan aşağıya bir mızrap ya da kudümü çalmakta kullanılan zahme sarkıyor.
Terbiyecinin sırtındaki aksesuarın bir kaplumbağa kabuğu gibi görünüyor olması, Osman Hamdi Bey’in kendisini de bir kaplumbağa olarak tasvir ettiği anlamına geliyor olabilir. “Ben de bir kaplumbağayım, sizlerden biriyim. Hepimizin öğrenmesi gerekenler var” mesajını veriyor olabilir.
Pencerenin Üzerindeki Yazı: Pencerenin üzerinde yer alan alınlıkta Arapça “Şifa’al-kulûp lika’al Mahbub” yazıyor. Anlamı: “Kalplerin şifası, Sevgiliyle buluşmaktır”. Sevgili ile kastedilen Hz. Muhammed’dir. Bu sözün kompozisyonun en üstünde -her şeyin üstünde- olması aslında terbiyecinin kaplumbağalara aktarmak istediği bilgi, tecrübe ve bilgeliğin özetidir.
Kaplumbağalar: Kaplumbağalar evlerini sırtında taşıyan, hafızası kuvvetli, uzun ömürlü, sakin, sabırlı, azimli, yön bulma sezgileri ile görme ve koku alma duyuları çok gelişmiş, buna karşın duyma yeteneği zayıf, hantal ve eğitilmesi çok zor canlılar olarak bilinir. Ağır yürüse de sürekli yürüdüğü için zafere ulaşır. Kaplumbağa simgesi uzun ömürlü olması ve evini sırtında taşıması özellikleriyle Türk kültüründe kutsal hatta uğurlu sayılır. Devleti, devletin uzun ömürlü olmasını, bilgeliği, sabrı, adaleti, azmi, istikrarı ve gücü sembolize eder.
Halk edebiyatında hak yeme, ticarete hile karıştırma, atalara saygısızlık etme, cimri ve tembel olma gibi suçlardan dolayı Tanrının bir cezası olarak, bazen de birinin bedduası sonucu ya da tamamen kendi isteğiyle “insanın kaplumbağaya dönüşmesi” motifinin yer aldığı masal ve efsanelere rastlanır. Bu tablodaki kaplumbağalar ile ilgili olası yorumlar:
Tablodaki kaplumbağaların bazıları yere serpilmiş yeşillikleri yerken görülüyor. Osman Hamdi Bey tüm bu iyi özellikleriyle mi kullanmıştı kaplumbağa figürünü, yoksa Lale Devri eğlencelerinde eğlence aracı olarak kullanılan hatta kapıkulu askeri sayılan hallerini mi kastetmişti?
Yenen yeşillikler rüşvetin sembolü olabilir mi? Bu yoruma göre rüşvet alan memurlar rüşvet verenin önünde toplanıyor, almayanlar ise tıpkı uzaklaşan iki kaplumbağa gibi oradan uzaklaşıyordu.
Kaplumbağaları modernleşmeye, değişime ve yeniliğe direnen, cahil, tembel halk olarak yorumlayanlar olduğu gibi gelişimi devam eden bireyler olarak tasvir edenler de bulunuyor.
Terbiyecinin arkasında duran ve kompozisyondan çıkmak üzere olan gibi görünen kaplumbağalar ise öğrenimini tamamlamış ve artık kendi yolunu bulmaya giden yolcular olabilir.
Tabloda yer alan kaplumbağaların Osman Hamdi Bey’in yıllardır emek ve mücadele verdiği mesleklerden her birini temsil ettiğini düşünenler de bulunuyor.
Tüm bu sembolik yorumları ya da anlam olasılıklarını kompozisyonun bütünüyle ele almak gerekirse birkaç farklı sonuca ulaşabiliriz.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu Bir Hiciv Mi?
Sanatçının tabloyu yaptığı dönem şartlarını da göz ardı etmemek gerekir. 1900’lerin ilk yılları eski ihtişamlı gücünü kaybetmiş olan Osmanlı Devleti için çok parlak geçmiyordu. Halk ağır vergiler altında eziliyor, ayaklanmalar baş gösteriyordu. Osmanlı bir yandan İngiltere ve Fransa gibi dönemin en güçlü devletlerine karşı mücadele veriyor bir yandan da iç işlerindeki sorunlara çözüm bulamadıkça toplumsal çözülmelere doğru gidiyordu.
Sistem Eleştirisi: Osman Hamdi Bey’in devlet kurumlarında bürokrasi yüzünden yaşanan güçlükleri, yavaşlığı anlatmak için hantal, söz dinlemeyen kaplumbağalar ile bu sorunların üstesinden beyhude bir şekilde gelmeye çalışan ancak başaramayan ve yorgun düşen terbiyeci metaforunu kullandığı yapılan yorumlardan biridir.
Devlet Çalışanları Eleştirisi: Başka bir iddiaya göre de sanatçının esas eleştirisi, devletin memurları ya da çalışma arkadaşlarına yönelik olabilir. Osman Hamdi Bey derviş pozisyonunda sabırla doğru yolu göstermeye çalışırken, onları eğitilmesi zor, sadece yeşillikleri yemekle ilgilenen kaplumbağalara benzetiyor.
Halk Eleştirisi: Diğer bir yoruma göre Osman Hamdi Bey'in üzerinde taşıdığı ney ve küdumün temsil ettiği sanat vasıtasıyla değişime direnen halka modernleşmenin, değişimin önemini sabırla anlatmaya çalıştığı ancak başarısız kaldığını kabullendiği resmedilmiştir.
Bir Serzeniş: Eğer ressamın gerçekten de amacı eleştirmekse, bu eleştiri ister sisteme dönük olsun, isterse halka ya da devlet memurlarına, terbiyeci rolünü üstlenen derviş terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak yani sanat ve kültür vasıtasıyla başarıya ulaştırmayı umuyor. Tablo, insanların değişime gösterdikleri direnci kırma, tüm topluma eskiyi bırakıp yeni bir bakış açısı kazandırma yoluna hayatını adayan Osman Hamdi Bey’in karşılaştığı engellere gönderdiği bir serzeniş olarak yorumlanabilir. Düzen kendisini hayal kırıklığına uğratmış, içinde yükselen kaygılar tablodaki dervişin yorgun, bezmiş, vazgeçmiş haline bürünmüştür.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu Ressamın Psikolojik Çözümlemesi Mi?
Beli bükülmüş, yaşlanmış derviş bizzat Osman Hamdi Bey’in kendisini, eskimiş, ihmal edilmiş ve bakımsız kalmış loş mekân ise kendi iç dünyasını tasvir ediyor da olabilir. Derviş figüründe kendi yüzünü kullanmıştır ancak resimdeki erkek figürü kendi yaşından daha büyük yaşta birini tasvir eder. Kendisini hissettiği yaşta tasvir etmiş olmalı. Derviş ney üfleme hazırlığında gibi görünmüyor. Çabaları kısmen sonuçsuz kalmış. Yıllardır devlet görevlerinde, halkı bilinçlendirme faaliyetlerinde verdiği mücadele sonucu hissettiği yorgunluk ve olgunlukla kaplumbağalara yani belki de kendisine ve nefsine vakur bir edayla bakıyor. Terbiyecinin eğittiği belki de kendi nefsi.
Osman Hamdi Bey bu tabloyu yaptıktan dört yıl sonra bu dünyaya veda etti. Yolun sonuna doğru yaklaştığını hisseden derviş, pencereden sızan ışığın kuvvetlenmesi gerektiğini biliyor. Yani loş ve tozlanmış ortamın bilimin ve sanatın yol göstericiliğine daha fazla ihtiyaç duyduğunu biliyor. Ney ve kudüm gibi tasavvuf yolunu temsil eden çalgıları ve pencere üzerindeki yazı vesilesiyle manevi dünyasının gücünü her şeyin üzerinde tutuyor. Daha güçlü bir ışıkla çinilerin daha parlak, ortamın daha aydınlık olacağını, sahip olunan muhteşem güzelliklerin daha fazla ortaya çıkacağını biliyor. Zaten ömür boyu bunun için çalışmış.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu Nerede?
Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu Osman Hamdi Bey tarafından 1906 ve 1907 yıllarında olmak üzere iki defa resmedildi.
Ünlü tablonun ilk versiyonu Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu dâhil ve Pera Müzesinde ziyarete açık olarak sergileniyor.
Tablonun 1907 versiyonu ise 1980’li yıllarda Londra’da yapılan bir müzayedede Erol Simavi tarafından satın alındı. 16 Nisan- 02 Ağustos 2009 tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesinde “Batıya Yolculuk - Türk Resminin 70 Yıllık Serüveni” ismiyle açılan sergide ziyarete açıldı. Tablo bugün itibariyle Belma Simavi özel koleksiyonunda yer alıyor.
Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu Neden İki Defa Çizildi?
Osman Hamdi Bey Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunu bir yıl aradan sonra biraz daha küçük ebatlı olarak yeniden çizer. 1906 yılında çizilen ilk versiyon 222x120 cm iken, bu versiyonu 136x87 cm ebatlarındadır. Bu versiyonu dünürü Salih Münir Paşaya ithaf ettiğini anlatan kendi el yazısıyla yazılmış bir de not ekler.
İkinci tabloda bazı ayrıntıları değiştirmiştir. İlk versiyonda beş olan kaplumbağa sayısı ikinci versiyonda altı tanedir. Duvardaki mavi çinilerin daha canlı renklerde olduğu, cam kenarına bir ibrik yerleştirdiği, duvara “Allah ve Muhammed” yazılı bir hat çalışması iliştirdiği, pencere kemerinin bir miktar şekil değiştirdiği görülür. Ayrıca ikinci resimde pencereden içeri sızan ışığın zayıfladığı, kaplumbağaların dizilişlerinin değiştiği fark edilir.
Dönemin oryantalist ressamlarının sıklıkla tercih ettiği bir yöntem olduğu için Osman Hamdi Bey’in de bu yönteme başvurduğu yaygın bir kanı olarak kabul edilir. Oryantalist resimlerde hem estetik olarak hem de sembolize ettikleri anlamları önemli oldukları için detaylara özelliklere önem verilir. İlk resminde çözümlemesini iyice sindiren ressam ikinci kere aynı kompozisyonu çalışarak vermek istediklerini kesinleştirir. Başka bir iddia ise bu tablosuna verdiği özel önem ve beğenisi nedeniyle ikinci kere çizdiği yönündedir. Belki de eklediği ayrıntılar vesilesiyle eksik kaldığını ya da anlaşılamadığını düşündüğü mesajları pekiştirmek ya da kendisinde fark ettiği değişimleri tablosuna eklemek istemiş olabilir.
Lisans ve lisansüstü öğrenimini Gazi Üniversitesi “Endüstri Mühendisliği” bölümünde tamamladı. Anadolu Üniversitesi bünyesindeki ikinci üniversite programını ise “Marka İletişimi” bölümünde tamamladı. Çalışma hayatına kamu sektöründe devam etmektedir. İstanbul İşletme Enstitüsü blog bölümünde içerik üretmektedir. İletişim, motivasyon, iş hayatı, kişisel gelişim, hobiler, tasarım, endüstri, kalite yönetimi, reklamcılık alanlarında yazılar yazmaktadır.