İş Çıkışı Stres Atmak
Günler | Stres Seviyesi | Stres Atma Yöntemleri |
---|---|---|
Pazartesi | Tavan | - |
Salı | Orta | - |
Çarşamba | Orta | - |
Perşembe | Düşük | - |
Cuma | En düşük | Gezilecek yerler, görülecek sergi ve fuarlar, akraba ziyaretleri, şehir dışı kaçamakları düşünmek |
Cumartesi | Dinlenme | Kendinize fazla yüklenmemek, hobilerinize vakit ayırmak |
Pazar | Dinlenme | Kendinize bir ödül vermek, ilgi alanlarınızda aktivite yapmak |
Hafta içi genel | Orta- Yüksek | İş çıkışı rahatlama aktiviteleri |
Haftanın her gününün ayrı bir stres seviyesi vardır. Pazartesi günleri bu seviye çoğumuzda tavan yaparken, haftanın en tatlı stres seviyesi Cuma günleri saat 17:00 sonrasındadır. Resmen taban puan seviyesinde olan stres, hafta sonu gezilecek yerler, görülecek sergi ve fuarlar, yapılacak eş, dost, akraba ziyaretleri ya da bir gece konaklamalı şehir dışı kaçamakları düşünüldükçe yüzde belli belirsiz bir tebessüme bırakır yerini. Hafta sonları neyse de, şu hafta içi iş çıkışı stres atılabilecek bir uygulama olsa da, akıllı telefonların bir tuşuna basıp gevşeyebilsek, değil mi? Üzülmeyin, öyle bir uygulama henüz icat edilmemiş olsa da, sizi rahatlatacak, keyfinizi yerine getirecek ve bir sonraki savaşa hazırlayacak güzel aktiviteler biliyorum.
Stres Atma Yöntemleri.
İş Yeri Civarında Oturmak.
Şayet eviniz iş yerinize azami 5 km uzaklıktaysa ve gökten çamur yağmıyorsa şanslısınız. Ofiste kullandığınız ayakkabılarınızı çıkartıp, yanınıza aldığınız spor ayakkabıları giyip, kulağınıza da kulaklıklarınızı taktınız mı? Harika. Şimdi her bir adımınızda nefes alıp, diğer adımınızda nefes vererek düzenli ve ritmik adımlarla eve doğru en yeşil içerikli yoldan yürümeye başlıyorsunuz. Yürürken rica ederim gelen geçen insanlarla değil, toprakla, ağaçla, kedi-köpekle, uçan kuşla, binaların balkonlarından sarkan çiçeklerle (ipe gerilmiş çamaşırlara fazla takılmayın) ve yürüdüğünüz yol üzerindeki tüm güzel manzaralarla ilgilenin. Tüm detayları hafızanıza kazımaya gayret edin. Dinlemek için yumuşak, lounge veya chill out tarzı enstrümantal müzikleri tercih edin. Böylece yol boyunca adeta filminize soundtrak olacak parçalar size eşlik edecek, siz de baş rol oyuncusu olarak ritme kendinizi kaptırıp karşınıza çıkacak sürprizlerle senaryonuzu renklendireceksiniz. Eve varıp güzel bir duş alın, ardından da edindiğiniz boş bir deftere tarihi atıp altına yürüdüğünüz süre boyunca o gün gördüklerinizi, aklınızda kalan tüm detayları ve size hissettirdiklerini yazın. Belki aradan birkaç ay geçer, deftere göz atarken o sarman kediyi bir süredir görmediğinizi fark eder, bir sonraki yürüyüşünüzde onu bulmak ve beslemek için yanınıza bir kutu mama alırsınız. Sokaktaki kimsesiz canlardan sıkı dostlar edinilebilir, bu fikri yabana atmayın ;)
Sosyalleşmek.
Biliyorum, şimdi sosyalleşmek deyince hemen aklınıza sergileri dolaşmak, bir tiyatro oyunu izlemek, arkadaşlarla sinemaya gitmek gibi aktiviteler gelecek. Hayır. Yani, tabi ki bunlar da birer alternatiftir, uygulanabilir, ancak bu her gün yapıldığında mali yönden pek de stres atılabilecek bir yöntem olmayabilir. Benim söz ettiğim sosyalleşmek, sohbet etmek, paylaşmak, yardımlaşmak, işe yaramak alt başlıklarını içeriyor. Stresli bir günün ardından, stresli bir iş hayatı bile olamayacak durumda olan başka insanlara yardım ediyor olmak, durumunuza daha anlayışla ve sabırla yaklaşmanızı sağlayacaktır. Hemen hemen her şehirde karşılıksız yardımlaşma amaçlı guruplar, topluluklar, vakıflar bulunuyor. Bunlara tanıdık vasıtasıyla ya da Internet üzerinden araştırarak ulaşabilirsiniz. Pek çoğu bizzat toplanan yardım malzemelerini haftanın belirli günlerinde, yardım yapanların iş saatlerinin dışındaki makul saatlerde, bir araya gelerek kapı kapı dağıtıyorlar. Bu noktada tekrar dikkatinizi çekmek isterim ki, yardımda bulunacağınız, hizmet etmek istediğiniz bu toplulukların herhangi bir reklam, çıkar, sömürü peşinde olmadığından lütfen emin olun. Bu konuda emin olduktan sonra, yapacağınız bu aktivite size hiçbir terapinin veremeyeceği ufuk ve vicdan berraklığını verecektir. Yine bu yardımı şahsi olarak da yapabilir, hatta sadece insanlara değil, barınak ve sokak aralarındaki korunmasız canlara da yapabilirsiniz. Sizin aracılığınız ile hayata tutunan minik bir kedinin varlığını biliyor olmak bile, içinde yoğrulduğunuz kısır döngüden çıkmanıza yeter.
Okumak, Okumak, Okumak…
Biliyorum, bana söyleyebileceğiniz çok bahaneniz var. ‘’Ben kitabı elime alır almaz uyuya kalıyorum’’ ‘’Tüm gün bilgisayar başında gözlerim o kadar yoruluyor ki, akşam kitap okumaya güç kalmıyor’’ ‘’Okumaktan çok izlemeyi tercih ediyorum. Filmler daha cazip ve kısa sürüyor’’ Vs, vs, vs. Evinizde değil arkadaşlar, iş çıkışı en yakın kitap evine ya da kitabınızı alıp sakin, dingin bir kafeye veya parka gidiyorsunuz. Bir bardak sıcak çay, köpüklü bir kahve veya sevebileceğiniz hafif bir içecekle birlikte açıyorsunuz kitabınızı ve çok değil, bir 10 sayfa kadar okuyorsunuz kitabınızdan. Her bir sayfa bitiminde gözlerinizi kapatıp birkaç saniyeliğine kitabın geçtiği ortamı, karakterleri ve varsa diyalogları gözünüzde canlandırıyorsunuz. Sonra bir sonraki sayfaya devam ediyorsunuz. Bu esnada koku alma duyunuzu lütfen aktive edin. Görsel hafızaya bir de kahve kokusu, çiçek kokusu, parfüm kokusu gibi etkiler yerleştirdiğinizde, o anlara çapa atmış oluyorsunuz. Sonrasında o kokuyu her alışınızda aklınıza istemsizce kitabınızın o bölümü geliyor olacak, dolayısıyla okuduğunuz 10 sayfa belki 15 dakikanızı almış olacak, ancak ilerleyen günlerde bu rahatlamış, dingin ve huzur dolu anlar size kendini hatırlatmış olacak. Tıpkı bir terapi gibi. Etkisi süren ve rahatlatan bir terapi.
Mum ışığında zaman geçirmek.
Stres, yapılan işlerin, alınan sorumlulukların ve aksiliklerin eseri olduğu kadar, insan doğasına sonradan iliştirilmiş olan ve aslında ne kimyamız ile ne de biyolojimizle hiç uyuşan teknolojinin de eseridir. Hiç üşenmeyip bir gün sayın bakalım iş yerinde bulunduğunuz asgari 30 metrekarelik alanda toplam kaç adet elektrik ile çalışan alet var. Bilgisayarlar, yazıcılar, telefonlar… Hastane ve benzer yerlerdeki aletleri sayamıyorum bile. Elektrik kaynaklı araçların yaydıkları elektromanyetik alan, insan bedenine ve enerjisine inanılmaz olumsuz etkiler yapan bir alandır. Bu alandan kaçış günümüzde imkânsıza yakındır. Stresi azaltmaya çalışırken bu elektromanyetik alandan da uzaklaşamıyorsak, süreç çok uzar ve bir türlü rahatlamış ve dinlenmiş hissedemiyor oluruz. Bu nedenle önerim, hiç değilse haftada 1-2 gün, evinize girdiğinizde hemen bir mum yakın. Salonda 3-4 mum, yatak odasında da bir o kadar mum yeterli olacaktır. Kısacası, kullandığınız tüm odalarda 3-4 tane mum yakın. Müzik dinlemek dışında hiçbir elektrikli aletten faydalanmamaya çalışın. Buzdolabına dokunmayın yalnız, o çalışmaya devam edebilir, zira yemeklerin çürümesini ve kokuşmasını hiçbirimiz istemeyiz, değil mi? Telefonunuzu da uzak bir köşeye bırakın. Mum ışıklı gecelerinizde telefonunuza en fazla 2 defa bakmanıza izin veriyorum. Evet kabul ediyorum çok zor olacak, ama başarabilirsiniz sevgili okurlar. Size güveniyor ve inanıyorum. Mum ışığı ve müzikle geçen, tamamen size ait, kendinize ayırdığınız bu bir veya iki gece eminim ki sizde bağımlılık yapacak. Doğamızda olan bu çünkü. Akşam olunca anatomik olarak loş ve karanlık ortamlar ve sessizlik isteriz. Bunun farkında olamıyoruz belki, ama bir süre bu tekniği uyguladığınızda fark edeceksiniz ki, gerçekten de size çok iyi geliyor olacak. Ayrıca mum ışığı oldukça romantiktir de. Bir de bu açıdan düşünün ;) Yazıma son verirken, yatarken mumları söndürmeyi unutmamanızı önemle rica ediyorum. Sonra ‘’Yaktın bizi sevgili yazar!’’ demeyin bana J Stresten uzak, huzurlu ve mutlu günleriniz olsun…
Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Jeodezi ve Fotogramerti Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Sonrasında Akademi İstanbul'da İşletme İletişimi ve Halkla İlişkiler eğitimi almıştır.