Müfredat - İnsanın Kişisel Gelişim Serüveni
kişisel Gelişim Evreleri | Açıklama | Önem |
---|---|---|
Doğum | Kişi, çevresine dair olan bilgisizliği ile hayata başlar. | Bu dönem, kişinin çevresi hakkında gözlem yapma sürecidir. |
Çocukluk (amelelik) | Kendi çevresindeki insanlarla yarış halinde olan kişi, çeşitli yetenekler edinmeye çalışır. | Sosyal beceriler ve kişilik özelliklerinin temelleri bu dönemde atılır. |
Okul Dönemi | Kişi, eğitim hayatına başlar ve çeşitli beklentilere uğrar. | Akademik başarı ve genel yetenek geliştirme bu dönemde önem taşır. |
Ergenlik | Kişi, sosyalleşip fikirler geliştirir. Ayrıca kendi hakkında farkındalıklar edinir. | Kişisel ve sosyal competencesin gelişmesi bu dönemde olur. |
Yetişkinlik (Müfredat-İnsan) | Birey, sadece müfredat dışında kendini geliştiremez ve bu durum çeşitli sorunlara yol açabilir. | Kişilik oluşumu ve yetişkinlik becerilerinin geliştirilmesi bu dönemde olmalı. |
Bireysel Farkındalık | Kişi, kişisel gelişmemişliğinin farkına varmalıdır. | Bu evre, kişinin kişisel gelişimine özen gösterme adımıdır. |
Yarıştan Çıkış | Kişi, kendisine sunulan yarışlardan ve rekabetlerden ivedilikle çekilmelidir. | Rekabetin yavan bir yaşama yol açabileceği belirtiliyor. |
Rakip Belirleme | Kişi, ille de bir yarışa ihtiyacı varsa en büyük rakibinin kendisi olduğunu anlamalıdır. | Bireysel gelişim ve kendini aşmanın önemi vurgulanır. |
Kişisel Gelişim | Kişi, kendi gelişimini sağlamak için çeşitli yollar aramaya koyulmalıdır. | Kişinin kendi kişisel gelişiminin sağlanmasının önemi vurgulanır. |
Öz-Refleksiyon | Kişi, tamamen kendini ve eylemlerini gözden geçirerek kendi hakkında daha fazla bilgi edinmelidir. | Kişinin öz farkındalığı ve kişisel gelişiminin sürekliliği vurgulanır. |
Kişisel gelişim, sosyal yaşamınızda olduğu kadar benliğinizle kurduğunuz ilişkinin verimliliği açısından da önemli bir süreçtir. Peki bu süreci bu denli mühim kılan nedir, dediğinizi işitir gibiyim. O hâlde arkanıza yaslanın ve size anlatacaklarıma kulak verin.
Doğduğunuzda geldiğiniz yer ve şanslıysanız uzun seneler birlikte yaşayacağınız aileniz hakkında ufacık da olsa bir fikir sahibi değilsinizdir. Hele ki ailenizin, toplum denilen yapıyı meydana getiren küçük ya da büyük gruplardan yalnızca birini oluşturduğuna yönelik gözlemde bulunma fırsatınız hiç mi hiç olmamıştır. Bu tür deneyimleriniz sonucunda oluşan bilgilere ulaşmanız için biraz daha zamana ihtiyacınız vardır. Hastaneden eve götürülüp yaşam alanınızla tanışmanızdan itibaren maraton başlar.
Evet, yanlış okumadınız, başlayan şey maratondur; çünkü yaşamınızın neredeyse her safhasında bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde, kurallarını sizin belirlemediğiniz birçok yarışın içinde buluverirsiniz kendinizi. Akrabalarınızın ya da komşularınızın arasında, yeni doğum yapmış bir kimse varsa, aileniz onlarla komşuculuk oynamaya başlar ve sizin mi yoksa komşunun çocuğunun mu daha önce yürümeye başlayacağı, ilk kez hanginizin konuşacağı hatta daha önce kimin tuvaletinin geldiğini söyleyebileceği gibi sorular aileler arasında gizli bir rekabeti doğurur.
Peki ya siz?
Siz akranınızla yalnızca birbirinizin algılayabileceği-muhtemelen agu dilinde- bir iletişim hâlinde, gülümsemeye, salyalar akıtmaya, ağlamaya ve belki ansızın uyuyakalmaya devam edersiniz.
Az önce anlattıklarım, maratonun ısınma turlarıdır. Biraz serpilip büyümeye başladığınızda, bir oyun bağımlısı değilseniz, sokağa çıkar ve arkadaş edinirsiniz. Mahalleden arkadaşlarınızla top oynarken kimin daha iyi şut çekebildiği, şakalaşırken kimin grubun çoğunu güldürebildiği, hanginizin sevgilisinin olduğu gibi konular, sizin çocuk itibarınız için fantastik bir önem arz eder.
Derken bir gün ütülenmiş, jilet gibi okul formanızın içine hapsoluverirsiniz. -okul forması, uzun yıllar boyunca öğrencinin ambalajı olagelmiştir.- Sınıfın, okulun, bulunduğunuz şehrin ve nihayetinde ülkenin birincisi olmanız beklenir sizden. Biraz mübalağa ettiğim kabul; ama genel hatlarıyla ailenizin, akrabalarınızın ve çevrenizin sizden birtakım beklentileri olduğu noktasında uzlaşalım.
Bir sınavdan öbür sınava mekik dokurken televizyonda seyretmeye bayıldığınız bilim kurgu filmlerindeki robotlara dönmüşsünüzdür adeta. İlgi alanlarınıza, hobilerinize vakit ayıramamışsınızdır. Neticede sınavlarda en iyi skorları elde etmiş, ailenizi onurlandırmışsınızdır. Parmakla gösterilen bir öğrencisinizdir öğretmenlerinizin arasında. Bir süre sonra, başarı sarhoşluğundan ayıldığınız vakit, canınızı sıkan bir şeyler olduğunu sezersiniz. Sınıfta ders dışındaki konulara katılım gösteremiyor, öğretmenininiz üzerinde tartışmalar yürütülen konuya ilişkin size soru sorması olasılığı ödünüzü koparıyordur. Öyle ki, geceleri kâbuslarınızda, herhangi bir konuda yürütülen tartışma esnasında öğretmenin size söz verdiğini ve sizin hiçbir fikrinizin olmadığı konu karşısında apışıp kaldığınızı ve bu kez sizi parmakla gösterenlerin sizle alay eden sınıf arkadaşlarınız olduğunu görüyorsunuzdur. Tebrikler! Artık bir müfredat-insansınız.
Müfredat-insan da ne demek?
Biz müfredat-insana, yükümlü olduğu konu ya da alanın unsurları dışında kendini geliştirmemiş kimse, diyelim.
Şimdi yavaş yavaş başta ifade ettiğim, kişisel gelişimin sosyal yaşamınız ve kendi benliğinizle kurduğunuz ilişkinin verimliliğine dair mühim bir süreç olduğuna ilişkin düşünceyi algılamaya başladınız, değil mi? Neyse, ne diyorduk? Sizden mi bahsediyorduk? Yok canım, hayır! Ne alakası var? Biz müfredat-insanın korkudan titreyerek uykusuz geceler geçirdiği yavan yaşamından söz ediyoruz.
İyi de kendimizi müfredat-insan olmaktan nasıl koruyabiliriz?
Öncelikle, bu soruyu görene dek yazıyı okumaktan vazgeçmediğiniz için sizi tebrik etmeyi bir borç bilirim! Fakat ne yazık ki bu konuda bir reçete yazmam mümkün değil. Reçeteyi sizin yazmanız gerekiyor. Bir doktor nasıl ki reçete yazabilmeyi olanaklı kılan lisans diplomasını almak için öğrencilik hayatı boyunca titizlikle çalışıyor ise siz de kendi reçetenizi yazmak adına kendi kişisel gelişiminize özen göstermelisiniz.
Nasıl kişisel gelişilir? Ya da başka bir deyişle kişisel gelişimimi nasıl sağlayabilirim?
Bu sorunun cevabı da bende ya da herhangi bir başkasında mevcut değil.
Anlayacağınız, bu da gol değil.
Ama size müfredat-insan örneğinden yola çıkarak birkaç naçizane tavsiyede bulunabilirim.
İlk olarak müfredat-insanımızın sınıf ortamında farkına vardığı ve onun bilincine bir kabus olarak çöküp onu sinsice özgüvensiz bir insan hâline getirecek olan kişisel gelişmemişliğinin farkına varması gerekir.
Doğumundan itibaren bir mensubu hâline getirildiği büyük yarıştan ivedilikle istifa etmesi gerekir. Çünkü sorgulanmaksızın girişilen her rekabet, insanın yavan kalmasına hizmet eder. İlla ki bir rakip arıyorsa, en büyük rakibinin kendisi olduğunun bilincine varmalıdır. Bir Hint Atasözü şöyle söyler:“Başkasından üstün olmanız önemli değildir, önemli olan dünkü halinizden üstün olmanızdır.”
İlgi alanlarını belirleyip söz konusu ilgi alanları üzerine yoğunlaşabilir. Bu kapsamda kitaplar okuyabilir, belgesel ve filmler seyredebilir. Böylece konu konuyu açar ve farklı alanlarda da birikim sağlayabilir.
Sıra geldi gelişiminin işlevlerini sorgulamaya. Müfredat-insan, birikimini sorgulamalıdır. Bunu gelir gider dağılımını gösteren finansal bir tablo gibi düşünebilrisiniz. Peki, bizim örnek insanımız, kişisel gelişim konusunu nasıl sorgulayacak? Ailenin, toplumu meydana getiren en küçük grup olduğundan bahsetmiştik. Toplum içerisinde dezavantajlı gruplar olarak nitelendirdiğimiz güçsüz bırakılmış insanlar ve insanların güçsüz bıraktığı hayvanlar da yaşamaktadır. Bu grupların yaşam verimliliğini artırmaya yönelik çalışmalar yürüten sosyal gruplar vardır. Örnek insanımız, bu gruplardan herhangi birinde gönüllülük faaliyetlerinde bulunursa bugüne dek kendisini ne yönde ve nasıl geliştirdiğini sınayabilir, üstüne üstlük bir ağacın köklerine benzeyen gelişimini sağlamlaştırarak derinleştirebilir.
Yazar: Emre HAÇAN
İstanbul İşletme Enstitüsünde yazılarının yayınlanmasını isteyen konuk yazarlarımız için oluşturulan bilgi kartıdır. Birçok alanda ve disiplindeki yazıları bu hesap üzerinde bulabilirsiniz.