İş Hayatında Kendini Geliştirme
Öneri | Açıklama | Fayda |
---|---|---|
Kişisel Değerlendirme | Terfi yerine daha fazla nasıl fayda sağlayabileceğinizi düşünün. | Mesleki tatmin, iş motivasyonu |
Güçlü Konuşmalar | Yöneticinizle veya meslektaşlarınızla çözüm ve iyileştirme odaklı bir dil kullanın. | İletişim kalitesi, liderlik becerisi |
Düşünceleri Gözden Geçirme | İşle ilgili olumsuz düşüncelerinizi yeniden değerlendirin. | Mental sağlık, iş doyumu |
Davranışlar Üzerine Çalışma | Cesur olup, kendi ihtiyaçlarınız ve sınırlarınız için konuşmayı öğrenin. | Özsaygı, çatışma çözme becerisi |
İletişim Becerisi ve Kendini İfade Edebilme | Yöneticiniz veya iş arkadaşlarınızın niyetlerini yanlış yorumlamaktan kaçının ve açık iletişim kurmayı öğrenin. | İş ilişkileri, işbirliği |
İş Takviminizin Yönetimi | İşlerin önceliklerini belirlemek ve takviminizi yönetmek. | Zaman yönetimi, iş stresi |
Farklı Görevler Arayışı | Aynı pozisyonda sıkışıp kalmak yerine yeni ve farklı görevlere açık olun. | Kariyer gelişimi, beceri çeşitliliği |
Pozitif Düşünce | Olumsuz düşünce kalıplarından kaçının ve pozitif düşüncelere odaklanın. | Genel memnuniyet, mutluluk |
Mesleğinizi Tekrar Sevmek | Mesleğinizi ve işinizi yeniden değerlendirin ve sevdiğiniz kısımlarını bulmaya çalışın. | İş doyumu, motivasyon |
Yeteneklerinizi Kullanma | Yeteneklerinizi ve becerilerinizi iş yaşamınıza uygulayın ve daha verimli olun. | Verimlilik, beceri kullanımı |
Rekabet ve yarış ortamı, ekonomik belirsizlik, işsizlik... İş hayatı son 30 yıldır giderek zorlaşıyor. 1970’li yılların başındaki dingin ve rekabetsiz ortam artık yok. İş hayatında atılan yeni nesiller asap bozucu ve stresli ortamlarda çalışıyor. Peki, bu ağır şartlara rağmen işimizde huzuru nasıl yakalayabiliriz? İş hayatımızı geliştirip iş yerinde nasıl mutlu oluruz? Çevremizi saran şartları değiştiremiyorsak bile bunlara yaklaşımımızı nasıl değiştiririz?
İşle ilgili motivasyon kaybı yaşamanın sebebi yıllardır aynı pozisyonda takılı kalmanız olabilir.
Mesleğinizi Tekrar Sevmek İçin Yapmanız Gerekenler
Kişisel Değerlendirme
Yönetici Koçu Heather Corcoran, terfi almaya odaklanmak yerine kendinize şu soruyu sormanızı öneriyor: “Daha fazla yapmak istediğim bir şey var mı? Hangi konuları halletmeye daha yatkınım ve nelerden kurtulmak istiyorum?” Terfinin getireceği sorumlulukları düşününce, aslında farklı bir şey istediğinizi fark edebilirsiniz. Veya tam tersi, o pozisyonda olmak için kendinize meydan okuyabilirsiniz. Her iki durumda da araştırma yapmanız önemli. İstediğiniz görevde çalışan insanları gözlemleyin ve onların yerinde olsaydınız görevinizi nasıl yerine getireceğinizi düşünün.
Güçlü Konuşmalar Yapılmalı
Daha iyi olmak için neler yapabileceğiniz hakkında yöneticiniz ile konuşun. The Politics of Promotion kitabının yazarı Bonnie Marcus’un tavsiyesine kulak verebilirsiniz: “Söze şirketteki rolünüzü genişletmek istediğinizi söylemekle başlayın. Lider gibi iletişim kurabildiğinizi göstermek için yöneticinizin bakış açısından konuşun.” Konuya girdikten sonra ekibe değer katacak neler yapabileceğinizi sorun. Böylece çözüm odaklı bir çalışan olduğunuzu göstereceksiniz.
Düşünceler Gözden Geçirilmeli
Klinik Psikolog Patrick Amar işte bu noktada, “Tamamen gerçeği yansıtmayan ama hem algımızı hem de hareketlerimizi şekillendiren bu düşüncelerimizi sorgulayarak işe başlamamız gerektiğini” söylüyor ve ekliyor: “Patrona bazen ‘Hayır’ demek, bizi kötü bir çalışan yapmaz.” Üretici yanımız bize dosya teslim süresi konusunda stres yaşatır, ancak burada "mutlak baskı" ile dış etkenlerden gelen veya kendi kendimize uyguladığımız “Mutlaka bütün iş ve görevlerimi tamamlamalıyım” veya “Bana yüklenen işlere ‘Hayır’ diyemiyorum” gibi baskıyı birbirinden ayırmak gerekir.
Çalışma şartlarımızı sorgulamamız üzerimizde daha çok baskı yaratır. bu yüzden pozitif düşünce devreye girmelidir. amar, “Sistematik olarak gelen negatif çıkarımlardan kaçınılmalıdır” diyor. Örneğin, “Müdürüm hazırladığım sunumu değiştirmemi istedi, demek ki sunum baştan aşağı kötü” demek yerine kişi hem kendine hem de çevresine daha adil davranmalı, acımasız olmamalı ve “Müdürüm sunumun bir kısmını beğenmedi; bu da geri kalanını iyi yaptığımı gösteriyor” demelidir.
Davranışlar Üzerine Çalışmalar
Müdürümüz üstü üste üç gün boyunca mesai sonrasında bir dosyanın yeniden ve yeniden revizyonunu istediğinde, hangimiz ‘Hayır‘ demeye cesaret edebildik? Suçlu hissetmeden isteklerimizi dile getirmek o kadar kolay olmuyor. Patrick Amar, “Herkes her an yüzde 100 verimli olamaz” diyor ve ekliyor: “Yanlışlar yapabiliriz veya bir konuda fikir birliği sağlayamayabiliriz ve bu gayet normal.” Olaya bakış açısı şöyle olmalı: “Harekete geçmeyi, risk almayı önceliğime alacak ve işime sarıldığımı gösterecek tavrı takınacağım.” Kısacası, “Cesaret edeceğim“. Yeni bir fikir önermek, yeni sorumluluklar talep etmek… Böylece o her toplantı öncesi midenize vuran stresin kaybolduğunu göreceksiniz.
Ayrıca Patrick Amar, iş takvimimizi yönetmemiz gerektiğini söylüyor. İşin gerektirdiği kararları alın, takviminizi belirleyin, işleri sıralayın. Bu iş yönetiminiz müdürünüzün isteklerini reddetmenizi değil, işleri sırayla yapmanızı ve kendi takviminizin yöneticisi olmanızı sağlıyor. Böylece dosyayı akşama teslim etmenizi bekleyen müdürünüze, “Dosya bu akşama yetişmez ama yarın sabah elinizde olacak” diyebilirsiniz.
İletişim Becerisi Ve Kendini İfade Edebilme
“Benimle konuşmuyor çünkü bana kızgın. Başaramayayım diye bilerek yapıyor.” Kahve ve sigara molalarında yöneticimizin veya iş arkadaşımızın hareketlerini kendimize yorarız. İş arkadaşları da yaptıkları yorumlarla birbirlerini olumsuz etkilemeye başlar ve bu böyle sürüp gider, içinden çıkılmaz bir hal alır. “O benimle konuşmuyorsa, ben de onunla konuşmam” veya “Bana işi anlatmıyorsa, bu kadar çalışmamın ne anlamı var?” demeye başlarız. Artık bu olumsuz ve klişe alınganlıkları bir kenara bırakın. Partick Amar, “Artık söylenmemişleri söylemenin zamanı geldi. Bunun tek formülü ise iletişim kurmak. Başkalarının yorumlarından etkilenmek yerine müdürünüze fikrini sorun, gerektiğinde daha açık olmasını talep edin. Örneğin, ‘Şu işi şöyle yapsam, sizce daha iyi olmaz mı?’ diye sorun. Gerektiği zaman yetkili kişiye ortadaki konuyla ilgili sinyaller göndermeyi bilmek gerekir. İletişimde kalmanızı sağlayın ancak asla lakayt ve saygı sınırlarını aşan bir diyaloga girmeyin” diyor.
İş ilişkileri durağan bir nehir değildir. Hırslar, kıskançlıklar ve stres mesai arkadaşları arasındaki ilişkiyi gerebilir. Peki, ofis savaşlarından nasıl uzak durmalı? Kendinize şunu sorarak başlayabilirsiniz: “İşyerindeki şu problem beni ilgilendiriyor mu?” Cevabınız ‘Evet‘ ise “Niye?” diye sorun. Sadece sizi ilgilendiren problemlerde taraf olun. Eğer kendinizi savaşın ortasında bulursanız, iletişim yeteneğiniz çözüme giden anahtar olacak. Bir arkadaşınızla gerilirseniz, tansiyonu yükseltmek yerine ağırdan alın ve “Benimle böyle konuşmandan rahatsızım, çünkü hak etmediğimi düşünüyorum” deyin.
Hayatı İş Endeksli Yaşamamak
Sabah 09.00, akşam 18.00 çalışıyoruz. Maaşlı çalışanların düzeni aşağı yukarı böyledir. Çoğumuz vaktinin büyük kısmını işte geçiriyor. İşimiz geçimimizi sağlıyor ve kendimizi para kazanarak var ediyoruz. Ancak işimiz özümüzü var etmez. Özel hayatla iş hayatı arasındaki dengeyi bulmalıyız. Peki, nasıl? Patrick Amar, “Çözümün püf noktası tatmin duygusunu işinizde aramamızdır. İşimiz güçlü bir tatmin duygusu yaratır ama hepsi bundan ibaret değildir. İşiniz tüm ihtiyaçlarınızı karşılamaz, sadece özel hayatınızdaki eksikliği bir yere kadar ikame edebilir” diyor ve ekliyor: “Aksi takdirde sadece çalışmak için yaşayan insanlara dönüşürüz ve işyerinde aldığımız küçük bir uyarı veya karşılaştığımız en ufak problemi bir felaket olarak yaşarız, çünkü tutunduğumuz tek şey profesyonel başarımızdır.”
“Kişinin hayatın başka alanlarına yatırım yapmaması ve özel hayatında tatmin eksikliği olması onu kırılganlaştırır. Aksine özel hayatını, sosyal hayatını, yaratıcılığını, ruhsal gelişimini besleyen kişi işte başarısızlık yaşarsa, başka yerden destek alabilir ve durumu dramatikleştirmez.” Tenis oynamak, arkadaşlarla dışarı çıkmak, resim yapmak, şarkı söylemek… Boş zaman yaratıp onu hobilerle doldurarak işteki verimliliğimizi artırırız. Üstelik hayatınızdaki bu denge, her ne kadar işe bağlılığınız onu memnun edecekse de işvereniniz için de önemlidir. Elbette bu bir paradokstur, ancak uzun vadede şirkete yararlı olmamız için hayatımızın işten ibaret olmaması gerekir.
Sorumluluk Almak
İşiniz, hayatınızın tamamını değilse bile merkezini oluşturur. Ancak işinde sıkılan, yaptığı işi sevmeyen kişiler de var ve sayıları ne yazık ki çok fazla. Zaten hangimiz işten şikâyet etmiyoruz ki? Patrick Amar bu şikayet halini masaya yatırıyor: “Devamlı olarak şikayet etmenin olumlu yanları da var. Örneğin şikayet etmek kişinin ne istediğini, ne istemediğini anlamasına, kendini işte başarısız gören kişinin beklentilerine cevap bulmasına yardımcı olabilir. Üstelik kişi böylece kendisini aniden gelen değişimlerin sebep olduğu stresten koruyabilir.” Bu süreç içerisinde stres yönetimi ile daha sağlıklı bir süreç atlatabilirsiniz. Ne istediğimiz sorusunun cevabının gereklilikleri zorlayıcı olabilir (iş değiştirilecekse yeni iş aramaya başlamak gibi). Bu yüzden kişinin kendine şunu sorması gerekir: "Şimdiki işimde mutlu olmam için ne yapmam gerekiyor?" Başka bir yere tayin edilmek mi? İş değiştirmek mi? Meslek değiştirmek mi? Patrick Amar bu yüzden şimdiki işimizi bakış açımızı değiştirerek zamanla sevebileceğimizi belirtiyor.
İlgili eğitim: Stres Yönetimi Eğitimi
İş Hayatı İçin Öneriler
Sadece bir yıl önce çok yakın bir arkadaşım ani ve şiddetli bir kalp krizinden dolayı vefat etti. Bu tam bir şoktu ve en güçlü, yenilmez ve durdurulmaz gözükenin bile bir sonunun olduğunun katı bir hatırlatıcısıydı. Bu insanlar için olduğu kadar ürünler, hizmetler ve müşteriler için de geçerli. Bu sene birçok nedenden ötürü çok çetin bir yıldı ve bunlardan bir tanesi yazarın deyişiyle "kendim üzerinde çalıştım" idi. Sonuç olarak büyüdüm ve hayata dair birkaç değerli ders öğrendim ve iş gereği paylaşmam gerektiğini düşündüm.
Hayatınızı birisi sizin için planlamadan planlayın.
Sanırım iki tür düşünce okulu var; istikamete karşı yolculuk; hayatı yaşamak ve onun seni götürdüğü yere gitmek veya ne istediğini tanımlamak, dışarı çıkmak ve onu elde etmek. Gerçek şu ki dopdolu ve güçlü bir hayat bu ikisinin arasında bir yerde. Bununla birlikte çoğumuzun hayatımızı planlamaktan daha çok alışveriş merkezlerini ziyaret ediyoruz. Bu meşgul yaşamlarımızın acımasız bir gerçeği. Günübirlik aktivitelerimizin çoğu bir başkasının takvimine göre gerçekleşmektedir- maile cevap vermek, telefona bakmak, müşterilerle görüşmek olsun. Eğer hayatınızı planlamazsanız eninde sonunda bir başkasının planının bir parçası haline gelirsiniz-ve evet, planlarının temeli sizin yararınıza olmayacak. Bu yüzden hayatınızda neye erişmek istediğiniz hakkında düşünmek için biraz vakit ayırın, hedefler belirleyin, günlük, haftalık veya aylık planlarınızın dışında bir amaç oluşturun. Ben hayat amaçlarımı net bir şekilde planlamaktan, 3 yıllık amaçlar, yıllık amaç ve öncelikler yaratmaktan harika bir enerji ve büyük bir ilerleme kaydettim.
"Bir şeye" Odaklanın!
Adını hatırlamadığım ünlü bir yazar başarmak için gereken TEK ŞEYİN dikkat dağınıklıklarından kaçınma ve BİR ŞEYE odaklanma olduğunu söylüyor. O kadar çok bilgi ve seçim bombardımanına tutulmuşuz ki önemli olana odaklanmak gittikçe daha zor hale geliyor. Eğer gerçekten sizin her güne dair TEK ŞEYİNİZ hakkında netseniz ve onu yapacağınızdan eminseniz ilerleme kaydedersiniz. Bilgisayarımın ekranında küçük bir notum var "bugün ki önemli olan tek şey tamamlanana kadar geriye kalan her şey dikkatini dağıtır!!" Bu benim odaklanmama yardım etti ve bu bloğa yazmak benim bugün ki "tek şeyimdi" en azından onlardan bir tanesi.
İlerleme, mükemmeliyet demek değildir.
Kaçımız ertelemek denen şeyden dolayı felç geçiriyoruz veya mükemmelliğe olan ihtiyaçtan dolayı sarhoş oluyoruz? Ben kesinlikle suçluyum ve hepimizin de öyle olduğunu varsayıyorum. Bu yüzden bir daha yeni bir projeyle, alışkanlıkla, zorlu bir takım üyesiyle, müşteriyle karşılaştığınızda kendinize "nasıl kazanabilirim, başarabilirim....?" diye sormaktansa "ilerleme kaydettiğimi hissetmek nasıl olurdu?" diye sorun. Bu tembelliğin üstesinden gelmeyi ve işe koyulmayı oldukça kolaylaştırır ve hepimizin bildiği gibi bir kere top yuvarlanmaya başladığında...
Başarıyı kutlayın.
Başarılı olmak enerji gerektirir ve maalesef hayatta enerjimizi yerine getirenden çok bitiren şeyler mevcuttur. Şu anda karşılaştığınız bütün sorunları, endişeleri zorlukları ve problemleri listeleyerek rahatlayabilirsiniz, öyle görünüyor ki insan doğasında negatiflere odaklanmaya karşı doğal bir eğilim çoğumuzda var. Eğer herhangi bir kazancı, başarıyı kutlayabiliyorsanız; ne kadar küçük olursa olsun pozitif enerji yaratırsınız, Newton’un 3. Kanununda olduğu gibi "her hareketin bir eşit ve zıt tepkisi vardır" söylediği gibi, enerji sizi ileriye iter!! Ulaşamadığınızdan ziyade ulaşıp başardığınız şeylere odaklanın, insanlara, nesnelere ve durumlara istekli bir şekilde minnettar olun. İşte o zaman sizi ileriye taşıyacak olan pozitif enerjiyi bulacaksınız.
İyi olduğunuz şeye odaklanın.
Hepimiz profesyonel futbolcular veya basketbolcular gibi tutkulu ve çok iyi olduğumuz işler için maaş almıyor olabiliriz. Bununla birlikte hepimizin iyi olduğu bir şeyler vardır, hepimizin birilerinden çok daha iyi yaptığı şeyler ki bize büyük enerji ve başarı hissi verirler. Eğer sizinkinin ne olduğundan emin değilseniz bunu düşünmeye başlayın çünkü tutkulu olduğunuz işi yapmaya ne kadar kısa sürede başlarsanız o kadar daha çok üretken, etkili ve başarılı olabilirsiniz. Ben benimkini tanımlamaya çok yaklaştım. Bence ben insanlara daha parlak bir gelecek inşa etmek motive etmek ve ilham vermekte harikayım ve bu da benim odaklandığım nokta! Unutmayın hayat olmak istediğiniz kişi olamamak için çok kısa.
İstanbul İşletme Enstitüsünde yazılarının yayınlanmasını isteyen konuk yazarlarımız için oluşturulan bilgi kartıdır. Birçok alanda ve disiplindeki yazıları bu hesap üzerinde bulabilirsiniz.